Şahin Ekşioğlu
Microsoft'un geçtiğimiz günlerde Amerika ve İspanya'da düzenlediği TechEd etkinliğinde, hem son kullanıcı ve kurumsal kullanıcıları hem de geliştiricileri yakından ilgilendiren gelişmelere sahne oldu.
Microsoft TechEd hakkında detaylı bir yazıyı daha önce bu linkte yayınlamıştık. Etkinlikte duyurulan gelişmelerin ülkemize olası yansımaları hakkında Microsoft Türkiye Kurumsal İletişim Müdürü Behice Funda San ile detaylı bir röportaj yaptık.
Acaba Microsoft, insanların masaüstünden vazgeçemediğini görünce 8.1 ile günah mı çıkartıyor?
Microsoft, Windows 8'le birlikte ürün döngüsünde bir değişiklik yapacağını açıkladı. Bundan böyle ürünlerde üç dört yılda bir değil, her yıl yenilikler gelecek. Yani yeni bir Windows sürümü yerine, her yıl yeni güncellemeler ve özellikler gelecek. Bu güncellemelerde kullanıcı ihtiyaçları tabii ki anahtar rol oynayacak. Windows 8, bu özelliğiyle de yepyeni bir işletim sistemi.
Ama bun güncellemelerin bazıları ücretli olacak değil mi?
Şu anda böyle bir şey öngörmüyoruz. Ücretli olacağına dair bir açıklama da yok. 8.1'le gelen değişikliklere baktığımızda bunların üç yönlü olduğunu görüyoruz. Bir tanesi tümüyle geliştiricilere, bir tanesi de son kullanıcıya yönelik. Microsoft, Windows 8'i çıkarırken insanların alışması ve kullanmaya başlaması sırasında çeşitli ihtiyaçlarının oluşacağını öngörmüştü. Dolayısıyla bunlara hazırlık yaparak gelindi 8.1'e. Bir diğeri de kurumsal alana yönelik güvenlik ve yönetilebilirlik özellikleri. Bunların hiçbirine iyileştirme gözüyle bakmıyoruz, bunlar mevcudun üstüne eklenen yeni özellikler. Yani bir şeyi düzeltip iyileştirmek değil, var olanın üstüne yeni ne konulabilir düşüncesi.
Farklı cihazların merkezine konmuş bir Windows 8, pratikteki kullanımı nasıl etkileyecek?
Şirketlerin ölçeğine göre IT departmanlarının belirlemiş olduğu güvenlik politikaları var. Bunlar sadece güvenlikle, yönetilebilirlikle, uzaktan erişimle ilgili değil, şirketlerin kendi uygulamalarına geliştirdikleri platformlar da var. Dolayısıyla şirketler doğal olarak, çalışanların beraberinde getirdikleri araçların kullanılabilecek, güvenlik açığı yaratmayacak aletler olmasını istiyor. Şirketlerin minimum isteği bu. Sizin de gördüğünüz gibi, piyasada Windows 8'le çalışan, farklı form faktörüne sahip çok sayıda alet var. Tabletler, ekranı ayrılabilen ya da dönebilen tabletler, ultrabook'lar ve daha niceleri. İnsanlar şunu diyor: "Tek bir tabletim olsun, evimde çocuğum oyun oynayabilsin, istediğimde ben de oyun oynayabileyim, kitap okuyabileyim, internette gezinebileyim. Ancak işyerine gittiğimde ikinci bir alet olmasın, yine bunu kullanayım." Aslında insanların istediği bu kadar temel bir şey. Artık çalışanlar Windows 8'li cihazlarını işyerinde dilediği gibi kullanabiliyor, işyerinin dışına çıktığında da ihtiyaçlarını karşılayabiliyor.
"Kendi Cihazını Getir" kavramı
Kurumsal kullanıcıların kendi cihazlarını iş amaçlı kullanabilmesini anlatan "Kendi Cihazını Getir" kavramı oldukça yeni. Bu, Türkiye'de ekstra bir önem arz ediyor mu?
Çok. Orta ve büyük ölçekli kurumlarda çalışan insanlar aslında Türkiye'de tüketici olarak tanımladığımız kesimin ta kendisi. Gelir durumlarına, tüketim alışkanlıklarına baktığımız zaman, en çok onların tükettiğini görüyoruz. Yenilikleri de en çok onlar görüyor ve istiyor. Dolayısıyla, bu insanların zaten sevdikleri ve kullandıkları aletleri kurumlarına getirebilmeleri önemliydi. Windows 8'in temel taşlarından biri de buydu. İnsanlar sevdikleri, alıştıkları aletleri gerek çalışırken, gerek eğlenirken, gerek sosyal hayat için kullanabilmeli. Türkiye, interneti en çok kullanan, en fazla cep telefonu kullanan, cep telefonunu en sık yenileyen ülke. Biz teknolojiyi çok çabuk kullanıyor ve tüketiyoruz. Türkiye'de biz bunu çok görüyoruz.
Bulut konusunda Avrupa'da ve tüm dünyada gelişimin belli bir hızı var. Türkiye bu hızın neresinde ve bu ivmelenme nasıl olacak?
Türkiye bu gelişimin patlama noktasında. Şu an dezavantaj gibi görünen her şey Türkiye'nin yararına olacak. Ülke olarak çok hızlı adapte oluyoruz. Bir kez adapte olmaya başladık mı, çok hızlı ilerliyoruz. Evet, bulut anlaması zor gibi görünen bir kavram olabilir. Türkiye'de ekonominin belkemiği KOBİ'ler. Kurumsal alana baktığımızda bulut, sanallaştırma zaten kullanılmakta olan şeyler. Son kullanıcıya ve özellikle de KOBİ'ye baktığınızda, bu firmaların gerek iletişim gerekse finans alanında ihtiyaçlarını gidermek için işbirliği yaptıkları firmalarla, örneğin Vodafone'la, Akbank'la birlikte çalışıyoruz. Turkcell'le ve daha birçok şirketle işbirliği yaptık. Bu yüzden çok hızlı bir geçiş ve dönüşüm bekliyoruz. IT konusunda donanım yatırımına çok para ayıran ülkelerde buluta geçiş çok hızlı oluyor. Türkiye de bunlardan biri. Bir yıl sonra tekrar konuştuğumuzda bu konuya hiç değinmiyor bile olabiliriz.
Bilişim alanında binlerce kalifiye insana ihtiyaç olduğu söyleniyor. Peki, sertifikasyon süreçlerine katılanların iş bulma oranı nedir?
Bulut dünyadaki en büyük dört trendden biri ve tüm IT sektörünün gittiği yer. Dolayısıyla insanlar ve şirketler buluta bir anda değil, yavaş yavaş geçiyor. Uzmanlar dünyada bulutla ilgili alanlarda çalışacak 17 milyon kişiye ihtiyaç olduğunu söylüyor. Türkiye için bu rakamı spesifik olarak bilmek mümkün değil. Ne var ki Türkiye'de KOBİ seviyesinde buluta geçiş son bir yılda hızlanmaya başlayan ve gelecek vaat eden bir alan. Aslında Türkiye'de fırsat daha büyük. Türkiye'deki çoğu şirket için bulut yeni geçilecek, yeni yatırım yapılacak, yeni entegre edilecek sistemler demek ve bu işi yapacak uzmanlara ihtiyaç var. Bu aslında paralel bir denge. İnsanlar bir yandan buluta geçmeye karar verecek, bir yandan da bu kararı hayata geçirirken kimin ne getireceğini bulacak. Bu yüzden de Türkiye'de IT sektörü için bu işe yatırım yapmanın en uygun zamanı. Dolayısıyla bulut teknolojilerini öğrenip farklı alanlarında uzmanlaşabilecekleri bir sürü eğitim var. Bu eğitimleri, sertifikasyonları tamamladıktan sonra da buluta geçmeye çalışan şirketlerle buluşmaları gerekiyor. Sadece sertifikayı alıp oturduklarında elbette ki iş bulmaları güç.
Microsoft, sertifika programını tamamlayanlara iş bulma aşamasında bir kolaylık sağlıyor mu?
İş bulmaya destek olmaktan ziyade şöyle bir şey: Türkiye'den 15.000 iş ortağıyla çalışıyoruz. Microsoft'la ilintili çalışanların sayısı 150.000 ve aslında buluta geçişi bu iş ortakları sağlıyor. Şirketler buluta geçmeye karar verdiklerinde bu iş ortaklarına gidiyorlar ve onlar da müşterileri gerekli programlara ulaştırıyor. Biz, kendi programlarımızdan mezun olan insanların çeşitli platformlarda bu iş ortaklarıyla bir araya gelmesini sağlıyoruz. İş ortakları da kimlerin bulut konusunda uzman, kimlerin sertifika sahibi olduğunu biliyor. Dolayısıyla bizim veri tabanımızda yer alan mezunlarımız ve sertifika sahipleri, bu listeler istendiğinde iş ortaklarıyla buluşma şansına sahip oluyor.
Farklı farklı programlar mevcut
Yani sertifika programlarını bitiren insanların bir arada olduğu bir veri tabanı var.
Evet, aslında onların bir araya geldiği bir değil, bir sürü topluluk bulunuyor. Farklı farklı programlar mevcut. Mesela Microsoft'un Virtual Academy, IT Academy ya da Türkiye'ye spesifik Açık Akademi dediğimiz, uygulama geliştirmeyi öğreten birçok programı ve bu programlardan her birinin de kendi topluluğu var. Bulut sertifikasyonu kademeli bir sertifikasyon. Bu kademeleri tamamladıkça kişiler konusuna daha hâkim ortamlara erişebiliyor. Türkiye'de şirketlerin buluta yeni yeni geçmesi çok büyük bir fırsat demek. Hem bu şirketlerin IT bilen kişilere ihtiyacı oluyor hem de buluta geçiş çok kolay. Daha az yatırımla geçebildikleri için şirketler insanlara, insan kaynaklarına daha fazla para ayırabiliyorlar. Hâlbuki IT alanının sorunlarından biri, donanım alanı fazla yatırım gerektirdiğinden, bu donanımı sağlayacak kalifiye elemanlara para ayırılamamasıdır. Bulutta yapılan donanım yatırımı çok daha düşük olduğundan, şirketler artan kaynağı insan gücüne ayırabiliyor.
Ayırabiliyorlar mı peki?
Teknoloji zor bir konu. Diyelim ki Anadolu'da yaşayan bir KOBİ'siniz. Tek amacınız kârlılığınızı sürdürmek ve artırmak. Burada çalışan biri teknolojiyi bilmek zorunda değil. Anlamak zorunda değil. Fakat teknolojinin işine nasıl katkı sağladığını anladığı anda, zaten bu alana yatırım yapmak istiyor. Bunu yapmak için de biriyle çalışmak zorunda.
Bilişim'in (IT) geleceğini nasıl görüyorsunuz?
IT artık tüketici ürünü haline gelmeye çalışıyor. Tüketicinin tüketeceği, bu amaçla üretilen bir şey olmaya çalışıyor. Burada kurumsal müşteriye ya da geliştiricilere sunulan her şey, sokaktaki öğrencinin de, normal kullanıcının da bilgisayar deneyimini iyileştirmek için yapılıyor. İnsan odaklı IT, en alt kademeden başlayıp son kullanıcıya erişene kadar her aşamada insanı her şeyin önüne koyuyor. Windows 8.1 böyle, SQL böyle, Visual Studio, verinin kullanılması, bulut, mobilite, hepsi böyle. Özellikle de bulutla gelen hareket özgürlüğünü kullanarak Microsoft, teknolojinin her katmanını bu özgürlüğü destekleyecek hale getirmeye çalışıyor. Dolayısıyla aslında hiçbir şey birbirinden kopuk değil ve giderek daha da entegre oluyor.