Rüya biliminin ana akım mı yoksa bir uç araştırma alanı mı olduğuna uzun bir süredir karar verilebilmiş değil. Bilim insanları ve filozoflar yüzyıllardır rüyaların tam olarak hangi amaca hizmet ettiğini belirlemeye çalışıyorlar. Ancak bu alanda yapılan çok sayıda yaratıcı çalışma ve geliştirilen yeni teknolojiler, artık neden rüya gördüğümüzü anlamamıza daha da fazla yardımcı olabilir ve öne çıkan dört teori bulunuyor.
The Conversation’daki bir paylaşıma göre bazı araştırmacılar, rüyaların sosyal olarak paylaşılması gerektiğine ve “duygusal zekamızı ve empatimizi geliştirmek için insanlarda evrimleştiğine” inanıyor. Hatta, 2019’da yayınlanan bir araştırma makalesi, rüyalar paylaşıldığında, paylaşan ve dinleyenler arasındaki empatinin arttığını gösteriyor. Bu çalışmada, araştırmacılar rüya görmemizin nedenlerinin muhtemelen erken insanların başkalarıyla daha önemli bağlantılar kurmasına yardımcı olan atalarımızdan kalma bir hayatta kalma becerisinden kaynaklandığını savunuyorlar.
Elbette, bu konudaki tek teori bu değil. Başka bir teori, rüyaların bizi her gün uyandıktan sonra geçirdiğimiz bilişsel eylemlere hazırladığını öne sürüyor.
Bazıları rüya görme yeteneğimizin hafızamızla da bağlantılı olabileceğine inanıyor. Yapılan araştırmalar, rüyalarının çoğunu hatırlayabilen bazı katılımcıların, dikkat dağıtıcı uyaranları görmezden gelme konusunda diğerlerinden daha kötü olabileceğini gösteriyor. Rüyalarını hatırlayamayanlar ise dikkat dağıtıcıları görmezden gelme konusunda daha başarılı görünüyor. Elbette bu araştırmanın bulguları tamamen kanıtlanmış değil ve doğrulama için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.
Ancak, rüyalarımızın tam olarak ne anlama gelebileceği ve uyurken neden rüya gördüğümüz konusunda çok sayıda teori bulunuyor. Bilim insanları insanların neden rüya gördüğünü tam olarak anlayana kadar, rüya görme hakkında sorular sona ermeyecek.