1950’li yıllarda ABD, Soğuk Savaş sırasında 67 nükleer silah testinin en büyüğü olan Castle Bravo’yu Marshall Adaları’nda düzenledi. Testler yerli halkı yerinden etti ya da kalanları hasta etti, balıkları zehirledi, geleneksel gıda uygulamalarını alt üst etti ve kanserlere ve etkileri günümüze kadar yansımaya devam eden diğer olumsuz sağlık etkilerine yol açtı.
ABD Hükümet Sorumluluk Ofisi’nin (GAO) geçtiğimiz ay yayınladığı federal bir rapor, yalnızca Pasifik’te değil, aynı zamanda Grönland ve İspanya’da da nükleer kirlenmeden geriye kalanları inceliyor. Yazarlar, iklim değişikliğinin Grönland ve Marshall Adaları’nda bırakılan nükleer atıkları açığa çıkartabileceği sonucuna varıyor. Raporda, “Yükselen deniz seviyeleri RMI’daki kirlenmeyi yayabilir ve çelişkili risk değerlendirmeleri bölge sakinlerinin ABD Enerji Bakanlığı’ndan gelen radyolojik bilgilere güvenmemesine neden olabilir” deniliyor.
Buzlar eriyince...
Grönland’da, bilim insanlarının nükleer füze kurma potansiyelini araştırdığı ABD askeri araştırma üssündeki nükleer santralden kalan kimyasal kirlilik ve radyoaktif sıvı buz tabakalarında donmuş durumda. Raporda, nükleer kirliliğin Pasifik’te veya Grönland’da nasıl ve nereye taşınabileceği ya da yakınlarda yaşayan insanlar için herhangi bir sağlık riskinin olup olmadığı belirtilmiyor, ancak yazarlar, Grönland’da donmuş atıkların, buzların erimesi ile birlikte 2100 yılına kadar açığa çıkabileceğini belirtiyor.
Grönland Eskimo Kutup Çevresi Konseyi başkanı Hjalmar Dahl, “Çevreyi etkileme olasılığı mevcut, bu da besin zincirini kötü etkileyebilir ve bölgede yaşayan insanları da daha fazla etkileyebilir. Ülkenin yaklaşık yüzde 90’ı Eskimolardan oluşuyor. Grönland ve ABD hükümetlerinin bu endişe verici konu hakkında iletişim kurmasının ve bu konuda ne yapılacağına hazırlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.”
GAO çalışmasının yazarları, Grönland ve Danimarka’nın herhangi bir temizleme planı önermediğini yazdı ancak aynı zamanda nükleer atıkların çoğunun zaten bozunduğunu ve buzun erimesiyle seyreleceğini söyleyen çalışmalara da atıfta bulundu. Bununla birlikte, bu çalışmalar poliklorlu bifeniller gibi kimyasal atıkların, daha çok PCB’ler olarak bilinen ve kanserojen olan insan yapımı kimyasalların “Camp Century’deki en önemli atık olabileceğini” belirtiyor.
Rapor, Marshall Adaları yetkilileri ile ABD Enerji Bakanlığı arasında ABD nükleer atıklarının oluşturduğu riskler konusunda anlaşmazlıkları özetliyor. GAO, ajansın Marshall halkına kirlilik potansiyeli hakkında bilgi iletmek için bir iletişim stratejisi benimsemesini tavsiye ediyor.
Hükümet Sorumluluk Bürosu direktörü Nathan Anderson, ABD’nin Marshall Adaları’ndaki sorumluluklarının “özel federal yasalar ve uluslararası anlaşmalarla tanımlandığını” söyledi. Marshall Adaları hükümetinin daha önce ABD nükleer denemelerinden kaynaklanan zararlarla ilgili iddiaları çözüme kavuşturmayı kabul ettiğini belirtti: “ABD hükümetinin uzun süredir devam eden tutumu, bu anlaşma uyarınca, Marshall Adaları Cumhuriyeti’nin, nükleer test programı için kullanılanlar da dahil olmak üzere, kendi topraklarının tüm sorumluluğunu üstlenmesidir.”
Biden yönetimi yakın zamanda Marshall Adaları’ndaki nükleer testlerden ve iklim değişikliği girişimlerinden etkilenenleri anmak için yeni bir fon sağlamayı kabul etti, ancak girişimler, Marshall Adaları ile devam eden bir anlaşmanın parçası olmasına ve Pasifik’te Çin’e karşı iyi niyeti desteklemeye yönelik daha geniş bir ulusal güvenlik çabasının parçası olmasına rağmen, Kongre’den destek almakta defalarca başarısız oldu.