Erken insansı davranışının büyük bir kısmında olduğu gibi atalarımızın diyeti hakkındaki düşüncelerimiz de aşırı basitleştirilmiş durumda. Yaklaşık 2,6 milyon ve 10.000 yıl öncesi arasında, Paleolitik veya Taş Devri’nde insanların nasıl yaşadıklarından ilham aldığı söylenen popüler Paleo Diyeti buna bir örnek olarak gösterilebilir.
Bu beslenme şekli, uygulayanları modern gıda süreçlerinin süt ürünleri, tarım ürünleri ve işlenmiş gıdalar gibi örneklerinden vazgeçmeye ve M.Ö. 1 milyon (One Million B.C.) filminde Lon Chaney Jr. gibi avcı-toplayıcı bir yaşam tarzı öneriyor. Diyete devam eden kişiler için belirli karbonhidrat, protein ve yağ yüzdeleri içeren çok belirgin bir “ata menüsü” ve çeşitli fiziksel aktivite seviyeleri öneriliyor. Bu tavsiyelerin, en azından kısmi bir avcı-toplayıcı yaşam tarzına sahip olan modern insanların gözlemlerinden alındığı söyleniyor.
Özetle Paleo diyeti, insan atalarının beslenme alışkanlıklarını taklit etmek için tasarlanmış bir beslenme modelidir. Bu diyet, meyve, sebze, et ve kümes hayvanları gibi bütün gıdaların tüketimini teşvik eder. İşlenmiş gıdalar, tahıllar, baklagiler ve yapay tatlandırıcılar ise yasaktır.
Her şey bu kadar basit mi?
Ancak bilimsel açıdan bakıldığında, atalarımızın davranışlarının bu tür basitleştirilmiş açıklamaları pek mantıklı görünmüyor. Antropologlar C. Owen Lovejoy ve Ken Sayers, insanların davranışsal evriminde önemli bir soru olan diyeti incelediler ve yaklaşık 6 milyon ve 1,6 milyon yıl öncesine, değiştirilmiş taş araçların öncesine ve sonrasına odaklandılar. Bu zaman aralığında Ardipitekus ve Australopitek insansı türleri ve bizim türümüz, görece olarak zeki olan Homo türünün ilk örnekleri bulunuyordu. Bunların hiçbiri modern insanlar olmasalar da, en uzak atalarımızı içeriyorlar.
İki bilim insanı, yaptıkları incelemeler ve araştırmalarda atalarımızın yaşam tarzı ve beslenmeleri hakkında veri toplamaya çalıştı. Veriler, 2,6 milyon yıl önce bile atalarımızın antilopların et ve kemik iliklerini yediğini gösteriyor olsa da, bunların avlanan hayvanlar mı olduğu yoksa diğer avcıların bıraktıkları örnekler mi olduğu halen tartışılıyor. Veriler genel olarak diyetler hakkında bir fikir sunsa da, birbirlerine karşı görece oranları hakkında bir fikir sunmuyor. Ayrıca bu yiyecekler yaşayan çeşitli maymun türleri tarafından da yenildiği için, bu verilerin toplanmasında kullanılan teknikler insansıları diğer primatlardan neyin ayırdığını açıklamıyor.
Hayvanların toplayıcılık davranışlarını belirlemek için oluşturulan modeller, bu konuda daha fazla fikir verebiliyor ve özellikle OFT (Optimal Toplayıcılık Teorisi) modeli erken insansı davranışını açıklamaya yardımcı olabiliyor.
Sayers ve Lovejoy’un söylediğine göre, kabuklu yemiş toplayıcılığı üzerine yapılan incelemeler, şempanzelerin ve bazı hayvanların en uygun ve verimli toplayıcılık rotalarını hatırlayabildiğini ve takip ettiğini gösteriyor. Ayrıca, çok eski atalarımızın çok yetenekli avcılar olduğu düşüncesinin de muhtemelen doğru olmadığını, gelişmiş ve karmaşık algılama ve teknoloji olmadan iki ayaklı olmanın oldukça kötü bir av kovalama yolu olduğunu söyleyerek, antropolog Bruce Latimer’ın, Dünya’daki en hızlı insanın ortalama bir tavşanı yakalayamadığını işaret ettiğini belirtiyorlar.
Araştırmacıların da vurguladığı üzere insanlık, Afrika’dan başlayarak Dünya’nın her yerine yayılırken tek bir toplayıcılık stratejisi ve belirgin, keskin gıda yüzdeleri kullanmadı. Bu yayılmayı başarmak için beslenmelerinde esnek olmaları gerekiyordu ve tarıma geçişle beraber hızlı bir şekilde gerekli fizyolojik adaptasyonları geçirdiler. Hem sosyal hem de ekolojik olarak esnek olan insanlar, her zaman daha fazla yiyeceği daha kolay ve güvenli bir şekilde bulabildikleri yerlere ilerleyerek tüm Dünya’ya yayıldılar.