Bu durumdan pek memnun olmasak da, bir gün hepimizin hayatının sonlanacağını biliyoruz. Ve o son anlarda ve sonrasında bizi nelerin beklediğine dair sadece tahminde bulunabiliyoruz. Ancak geçtiğimiz birkaç yılda araştırmacılar, son nefesimizi verirken beynimizde neler olduğuna dair bazı etkileyici bilgiler elde etti ve ölüm deneyimine dair ilginç bakış sağladı.
Örneğin Şubat 2022’de bilim insanları, kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden 87 yaşındaki bir adamın beyin aktivitesini şans eseri kaydetti. Hasta, bu ölümcül anın öncesinde epilepsi tedavisinin bir parçası olarak beyin dalgalarını sürekli izleyen bir cihaza bağlıydı ve ölüm anından itibaren elde edilen elektroensefalografi (EEG) kayıtları, araştırmacıların ölüm eşiğini geçtiğimizde neler olduğuna dair beklenmedik bilgiler elde etmelerini sağladı.
EEG, şaşırtıcı bir şekilde rüya görme ve anıların hatırlanmasıyla ilişkili beyin aktivite modellerinin, kalbimiz atmayı bıraktığı anda aktif olduğunu ve bir süre boyunca devam ettiğini gösterdi. Sadece bu bilgi ile kesin bir sonuca varmak imkansız olsa da, hafıza ve hatırlama ile ilgili beyin aktivitesi, öldüğümüzde gerçekten hayatımızın gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçtiğini önerebilir.
Michigan Üniversitesi, Michigan Tıp Fakültesi’nin nöro-yoğun bakım ünitesinde (YYBÜ) hayatını kaybeden dört kalp krizi hastasını içeren daha sonraki bir çalışmanın sonuçlarıyla bu olasılık daha da güçlendi. Hastaların vefat etmeleri sırasındaki sinirsel salınımlarını izleyen araştırmacılar, beynin “sıcak bölgesi” olarak adlandırılan, temporal, paryetal ve oksipital lobların kesişiminde bulunan ve hem rüya görme hem de bilinçli düşünce ile bağlantılı olan bölgede bir aktivite yükselişi gözlemledi.
Ölümden dönenler ne diyor?
Ancak bu beyin aktivite kalıplarının gerçek deneyime nasıl dönüştüğünü anlamak için araştırmacıların ölen ve hayata geri dönen insanlarla konuşması gerekiyordu. Kısa süreliğine yaşamlarını kaybetmelerinin ardından hayata geri döndürülen hastaların deneyimlerini araştıran devam eden bir projenin parçası olarak, bilim insanları kısa bir süre önce ABD ve İngiltere’deki çok sayıda hastanede gerçekleştirilen bir dizi röportajdan elde edilen bilgileri yayınladı.
Verilerinin bir kısmını 2019’da yayınlayan yazarlar, çalışmaya katılanların yüzde 86’sının parlak bir ışık gördüğünü bildirdiğini, yüzde 54’ünün ise önemli yaşam olaylarını yeniden yaşadığını ve gözden geçirdiğini, bunun da ölümle ilgili en yaygın iki klişeyi doğruladığını buldu. Genel olarak ölüm deneyimi hoş ve canlandırıcı olarak tanımlandı: Katılımcıların yüzde 95’i bedenlerini terk ederken bir neşe ve huzur duygusu hissettiklerini söylerken, aynı oranda katılımcı da olayın kendilerini olumlu yönde değiştirdiğini söyledi.
Bu yılın başlarında daha ayrıntılı sonuçlar sunan araştırmacılar, birçok hastanın görünüşte komada olmalarına rağmen CPR uygulanırken yürütülen tıbbi prosedürlerin aslında farkında olduklarını buldu. Ayrıca, beşte birinden fazlası, yazarların “bilinç-üstü hatırlanan ölüm deneyimi” olarak adlandırdığı olayı yaşıyordu ve bu olay, onların gidiş ve dönüşlerinin, yaşam geçmişlerini, kimliklerini ve amaçlarını yeniden değerlendirmelerine ve farklı bir açıdan bakmalarına olanak sağladığı anlamına geliyor.
Yine de, bu yeni verilere rağmen ölüm, bilimsel açıklamalardan kaçan karanlık bir konu olmaya devam ediyor. Örneğin, beynin bu tür tarif edilemez deneyimler üreterek kendi yok oluşuna nasıl ve neden tepki verdiği belirsiz. Her ne kadar büyük ölçüde spekülatif ve kanıtlanmamış olsa da, önerilen teorilerden biri, beynin, öldüğümüzde oksijen yokluğunda nöronları canlı tutmak amacıyla güçlü psikedelik bileşik olan DMT’yi serbest bırakmasıdır. Bu öneri, ölüm anında yaşandığı anlatılan olayların bazılarını açıklayabilse de, bu tür iddiaların doğrulanabilmesi için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor.