Mezarlıkları düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey ölüm olabilir. Ancak araştırmalar bu sessiz ve bozulmamış yerlerin kentsel alanlardaki yaban hayatı için değerli bir yaşam alanı sağlayabileceğini gösteriyor. Yeni bir çalışma, İtalyan kuşaklı salyangozun Berlin’deki bazı büyük mezarlıklarda köklü bir şekilde yerleştiğini bularak, yerli olmayan türlerin bile bu alanlarda kendilerine bir yer edinebileceğini ortaya koydu.
Çalışmanın yazarları, “Hygromia cinctella’nın incelenen iki büyük mezarlık olan Wilmersdorf ve Buschkrugallee mezarlıklarında iyi bir şekilde yerleştiği tespit edildi” diye yazdı ve devam etti: “Eski garnizon mezarlığında tek bir canlı birey ve Turiner Strasse mezarlığında yalnızca bir adet eski boş kabuk bulundu, bu da bu küçük mezarlıklarda yer edinmenin daha zor olabileceğini gösteriyor.”
2022 tarihli bir makalede araştırmacılar, mezarlıkların “çoğunlukla yüksek biyolojik çeşitlilik barındırdığını” ve bunun aslında yaşayanlar için mezarlıkları ziyaret etme motivasyonu olabileceğini söyledi. İnsanların neden ziyaret ettiğini öğrenmek için anketler düzenlediler ve en üst sıralarda “doğanın tadını çıkarmak”, “yas tutmak” ve “tarihsel ilgi” yer alıyordu.
İnsanların mezarlıklarda tercih ettiği detaylar yaban hayatı, yalnızlık ve bitki örtüsüydü. Bu durum, doğayla etkileşimin acı çeken insanlar için bile bir rahatlık olduğunu gösteriyordu. Yazarlar, “Sonuçlar, mezarlıkların çok boyutlu yerler olarak öneminin altını çiziyor ve ölü ağaçların önemli yaban hayatı yaşam alanı olarak dahil edilmesine toleransı gösteriyor” dedi ve ekledi: “Mezarlıkları insanlar ve doğa için ortak yaşam alanları olarak geliştirme stratejileri, sosyo-demografik altyapının yanı sıra mezarlık ziyaretlerinin nedenlerini de dikkate almalıdır.”
Mezarlıklar bazen kentsel alanlardaki en bozulmamış araziler olarak öne çıkıyor ve bu yüzden biyolojik çeşitliliğin korunması konusunda odak noktası olabiliyorlar. 2019’da yapılan bir inceleme, beş kıtadan alınan verileri kullanarak bu arazilerin rollerini inceledi ve mezarlıkların önemli bir koruma alanı rolüne sahip olduğunu, genellikle nadir ve nesli tükenmekte olan türler için koruma alanları görevi gördüğünü ortaya çıkardı.
Mezarlıklara yerleşen flora ve faunaya yönelik temel tehditlerin, otlak alanlarının azalması, biçme ve ağaç kesimi yoluyla yoğunlaştırılmış arazi yönetimi ve istilacı türlerin ortaya çıkması olduğunu belirlediler. Bu sorunlardan kaçınmak için mezarlıklara daha manevi bir bakış açısına dönüş öneriliyor.
Yazarlar, “mezarlıklarda koruma ve maneviyat sıkı bir şekilde iç içe geçtiğinden, bu sığınakların korunması, kutsal maneviyatın yeniden inşa edilmesiyle, yerel halkın bu alanların doğal değerlerine olan ilgisinin artırılmasıyla ve aynı zamanda doğal flora ve fauna yaşam alanları için uygun koşulları sağlayan spesifik, odaklanmış bir yönetimle sağlanabilir” diye belirtiyor.