İnsan vücudunun karanlıkta parladığını biliyor muydunuz?

Muhtemelen hiç kimse farkında değil ama insan vücudu da, aslında kendi ışığını salarak parlıyor. Tek sorun, bu parlamayı çıplak gözle göremiyor olmamız.

İnsan vücudunun karanlıkta parladığını biliyor muydunuz?

Biyolüminesans adı verilen bir olgu, doğadaki pek çok canlının parlamasını sağlıyor. Ancak bu özellik, genellikle denizlerin derinliklerindeki hayvanlarla (ve ateş böceği ve bazı mantarlar gibi bazı yüzey canlılarıyla) ilişkilendiriliyor. Bu yüzden biyolüminesansın insanlarda da tespit edilmiş olduğunu duymak şaşırtıcı olabilir.

Görünüşe göre aslında insanlar da karanlıkta parlıyorlar. Ama bu parlaklık gözlerimizin algılayabileceği kadar güçlü değil. Çıplak insanları uyurken etkili bir şekilde izlemek için inanılmaz derecede hassas kameralar kullanan 2009 tarihli ürkütücü bir çalışma sırasında araştırmacıların yaptığı bu keşif, yöntemi dışında da bazı sorular doğurdu. Çalışmanın yazarları, “İnsan vücudu kelimenin tam anlamıyla parlıyor” diye yazdı ve “vücudun yaydığı ışığın yoğunluğu, çıplak gözlerimizin hassasiyetinden 1.000 kat daha düşüktür” diye ekledi.

Parıltı, normal ışık - karanlık koşullarına tabi tutulan ve tek bir foton seviyesinde ışık algılayabilen bir kriyojenik yük - bağlantılı cihaz (CCD) kamerasının önünde periyodik olarak uyuması istenilen 20’li yaşlardaki beş erkekte gözlemlendi. Araştırmacılar, kameranın -120°C’de çalıştırılması gerektiğini, ancak katılımcıların bu koşullarda uyumak zorunda bırakılmadığını da belirtiyor.

Katılımcıların kortizol seviyelerini ölçmek için rutin olarak tükürük örnekleri alındı ​​ve foton ölçümleri alınmadan önce ve sonra yüzey ve ağız sıcaklıkları kontrol edildi. Kortizol, araştırmacıların kamerada gözlemlenen herhangi bir değişiklikle karşılaştırabilmeleri için izlenmesini istedikleri endojen sirkadiyen ritimlerin bir biyobelirteci. Görünene göre, gün boyunca parlama şeklimiz değişiyor ve en çok yüzümüz parlıyor. Bu değişimin sebebinin ise muhtemelen sirkadiyen ritimleri olduğu düşünülüyor.

Kronobiyoloji, döngüsel fizyolojik olayları inceleyen bir bilim dalı ve sirkadiyen saatin metabolizmanın ana düzenleyicisi olduğu belirlenmiş durumda. Araştırmacıların belirttiğine göre, glikozu yakma ve oksijeni tüketme şeklimizin temelinde bu sirkadiyen ritmi yer alıyor.

Hücrelerimizin “güç merkezi” olan mitokondri organeli, bizi hayatta tutmak için gereken enerjiyi üretirken yan ürün olarak küçük miktarlarda reaktif oksijen türleri (ROS) salar. Bu ROS, uyarılmış durumları biyofotonlar yayan proteinler, lipitler ve floroforlar gibi moleküllerle reaksiyona girer ve “insan vücudu sirkadiyen saatin ritmine göre parlar.