Elm Sokağı Kabusu, insanların kabuslarında saklanan ve uyurken onları paramparça eden, elleri bıçaklı Freddy Krueger'in hikayesi. Freddy'yi konunun merkezine oturtan çok sayıda Elm Sokağı Kabusu filmi çekildi ve hemen hepsi birer sinema efsanesi olmayı başardı.
Peki ama bu filmlerin gerçek bir hikayeyi temel aldığını biliyor musunuz? Yönetmen Wes Craven, LA Times'ta, ABD'ye gelen sağlıklı genç Güneydoğu Asyalı mülteciler hakkında bir dizi makale okuduktan sonra bu fikri bulduğunu söylüyor. Makaleye göre bu mülteciler, bir süre sonra birdenbire ve gözle görülür bir sağlık sorunu olmadan "uykularında bağırarak uyandılar ve ardından öldüler." Bu mültecilerin hikayesi ise oldukça ilginç.
1980'lerde Güneydoğu Asya'dan gelip bu şekilde ölen insan sayısı endişe verici derecede yüksekti ve ABD makamlarının 1981'de takip etmeye başlamasından sonraki on yılda en az 117 vaka vardı. Bu, ABD'de yaşayan Laoslu Hmong nüfusu arasında ilk beş ölüm nedeninden biri haline gelmişti.
Tıp otoriteleri buna "Asya Ölüm Sendromu" ve daha sonra "Ani Beklenmeyen Gece Ölümü Sendromu [SUNDS]" demeye başladı. Popüler kültürde ise bir dizi başka isim dillendirildi.
Dr. Robert Kirschner 1987'de LA Times'a "Filipinler'de buna bangungut, Japonya'da pokkuri, Tayland'da başka bir şey denir" demişti ve eklemişti: "Ama hepsi kabaca aynı şey olarak tercüme edilir: Kabus ölümü."
O zamanlar bu gizem, genel olarak ABD nüfusunun dikkatini çekmesinin yanı sıra yetkililerin de herkes kadar şaşkına dönmesine sebep oldu. Minnesota, Ramsey County adli tıp asistanı Dr. Michael McGee, bu tür dört ölümün ardından New York Times'a şu açıklamayı yapmıştı: "Neden ölmediklerini biliyorum. Kafalarından vurulmadılar, kalplerinden bıçaklanarak ölmediler; çatıdan düşmediler; zehirlenmediler; çünkü her vakada otopsi yaptık ve kocaman bir sıfır aldık.''
Bilim insanları, kurbanların 18'inin daha sonraki otopsileri, kalplerinin büyüdüğünü ve 17'sinin iletim sistemlerinde kalbin kas kasılmalarını başlatan ve koordine eden kusurlar olduğunu fark ettiler. Otopsileri yürüten Illinois Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr Friedrich Eckner, Los Angeles Times'a dramatik bir şekilde "kalpleri kısa devre yapmış gibi" dedi.
Ölümlere daha sistematik bir bakış, 1987'de Amerikan Halk Sağlığı Dergisi'nde yayınlandı. Araştırma, ABD'deki ve Tayland'daki mülteci kamplarındaki ölümleri araştırdı ve bu tür ölümlerin orada ABD'dekinden daha yaygın olduğunu buldu. Çalışma sadece uyku sırasındaki ölümlere odaklandı ve hastaların ailelerinden, arkadaşlarından ve Tayland kamplarındaki diğer mültecilerden vaka öyküleri aldı.
Vakaların çoğunda, önceki uyku bozuklukları örnekleri bulundu. Bir aile, kızlarının anormal ve tamamen tepkisiz nefes aldığını söylüyordu. Bunun başkalarından duydukları haberlere benzediğinden korktular, dakikalar sonra bilinci yerine gelene kadar onu uyandırmaya çalıştılar. 33 ay sonra, benzer nefes alma zorluklarına tanık olduktan sonra anne ve babasının gözleri önünde öldü.
Bir başkası, 25 yaşındaki bir adamın anormal nefes alarak uyandığını, bacaklarının uyuştuğunu ve zayıfladığını gösteriyordu. Tıbbi muayene normal sonuç verdi ancak "aynı gün öğleden sonra 2:00'de bir şekerleme sırasında aniden öldü."
Bulgular arasında - bunun bir kısmının SUNDS'den etkilenen ailelerde önceki ölümlerin anımsanmasını destekleyen önyargıyla ilgili olabileceğini kabul etseler de - halihazırda etkilenenlerin ailelerinde bu tür ölümlerin daha yüksek örneklerinin yanı sıra daha yüksek epilepsi örneklerin olmasıydı. Bu da, durumun genetik bir unsuru olduğunu gösteriyordu.
California Üniversitesi'nden bir profesör olan Shelley Adler, durum büyük olasılıkla bir kalp sorunu olsa da, Hmong nüfusu arasında yaygın olan kabus ruhlarına olan inancın ekstra stres yarattığını ve bunun ölümlere katkıda bulunduğunu iddia etti.
Sonunda, ölümlerin muhtemel suçlusu, Wes Craven'ın ilk Elm Sokağı Kabusu'nu çekmesinden çok sonra bulundu: SCN5A genindeki mutasyonların neden olduğu, kalbin normal ritmini bozan Brugada sendromu.