Dünya'nın manyetik alanı bir süredir garip davranışlar sergiliyor. Özellikle Afrika ile Güney Amerika arasında, Güney Atlantik Okyanusu üzerinde uzanan bir bölgede 1950'lerden beri ciddi bir zayıflama gözlemlenmekteydi. Manyetik alanın gezegen için koruyucu bir kalkan görevi görerek uzayda uçuşan yüklü parçacıklardan bizleri koruyor olması da bu durumun endişe yaratmasına sebep oldu.
Güney Atlantik Anormalliği (SAA) olarak bilinen bölgede son birkaç yıl içerisinde zayıflamanın şiddeti arttı ve ikiye ayrılıyor gibi gözüküyor. Bazı bilim insanları bunun manyetik kutuplarımızın ters dönmeye başladığının bir işareti olabileceğini önermişlerdi.
Ancak Proceedings of the National Academy of Sciences üzerinde yayımlanan yeni bir araştırma, bölgedeki bu ilginç değişimlerin göründükleri kadar sıra dışı olmayabileceğini söylüyor. Hatta, eğer evrensel zaman kavramında bakarsanız, SAA oldukça sık bir şekilde bu davranışı sergiliyor olabilir.
Liverpool Üniversitesi araştırmacıları 8 ve 11 milyon yıl önce gerçekleşen volkanik patlamalardan gelen kayaları incelediler. Daha önceki araştırmalar anormalliğin bin yıl ya da daha uzun süredir var olduğunu göstermişti ancak Liverpool ekibi, zamanda daha da geriye gitmeyi başardı.
Ekip, Güney Atlantik'teki bir ada olan ve 8 ila 11 milyon yıl önce oluşan iki volkana ev sahipliği yapan Saint Helena üzerinde 46 farklı konumdan 225 örnek aldı. Volkanik kayalar, araştırmacıların manyetik alanın çağlar önce nasıl gözüktüğünü anlamalarına yardımcı olan, zamana açılan birer pencere görevi görüyorlar. Lav soğuyarak sertleştiğinde içinde kapalı kalan mineraller, o konumda o sırada var olan manyetik alanın şiddetini ve yönünü kaydediyor.
Ekibin söylediğine göre araştırma milyonlarca yıl geriye giden ilk bakış olarak öne çıkıyor ve Güney Atlantik Anormalliği'nin tekrar eden bir özellik olduğunu, muhtemelen yaklaşan ters dönüşün işareti olmadığını söylüyor. Araştırmacılar, Dünya'nın kabuğunun en içerideki katmanlarında gerçekleşen etkileşimlerin muhtemelen bu anormallikten sorumlu olduğu fikrini de bulgularının destekleyeceğini düşünüyorlar.
Anormalliğin anlaşılması, uzay tabanlı araştırmalar için önemli olacak ve gelecekteki uyduları da etkileyebilir. Yakın geçmişten örnek vermek gerekirse, 2016 yılında Hitomi adındaki Japon uzay ajansı teleskobunun bu anormallikten etkilendiği düşünülüyor. Hitomi, SAA üzerinden geçerken bir iletişim problemi yaşamıştı ve bu iletişimin ardından irtifa kaybetmiş ve parçalanmıştı.