Dünya dokunmatik ekranlarla iPad'lerin safir ekranları ile tanışmadı. Bugünkü gösterişli, etkileyici dokunmatik ekran teknolojisine gelene dek teknoloji üreticileri bugün çok ilkel görünen çok sayıda dokunmatik ekran teknolojisi ortaya koydular.
Aslında hepi topu yedi sene önce, bugün bildiğimiz akıllı telefonlar henüz ortada yoktu. Dokunmatik ekranlı cihazlara bilim kurgu oyuncakları olarak bakılıyordu. Avuç içi bilgisayarlar olarak isimlendirdiğimiz Palm gibi cihazlar sınırlı sayıda şanslı insanın mobil ihtiyaçlarına cevap veriyordu ama onlar da ofis dosyalarını inceleyip, birkaç oyun oynamaktan öteye fazla işe yaramıyordu.
Elbette dokunmatik ekranların ortaya çıkışı 2000'lerin başındaki avuç içi bilgisayarlara dayanmıyor. Bundan çok daha önce, Intel, Apple, Microsoft gibi dev teknoloji üreticileri, piyasaya dokunmatik ekranlı ürünler sunmak konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı ancak binlerce doları bulan fiyatları ödeyebilen fazla kullanıcı bulamadıkları için bu ürünler kısa sürede hayal kırıklığına dönüşüyordu.
Bugün ise dokunmatik ekranlı cihazlar çok büyük bir pazar payına ulaşmış durumda. Bu büyük kullanım oranı dokunmatik ekranları, insan ve makine arasındaki iletişimin temel arayüzü haline getirdi. Nasıl ki, 70'li yıllarda ortaya çıkan fare ve hatta yüzlerce yıl önce ortaya çıkan klavyeler insanoğlunun makinelerle iletişimini tamamen değiştirdi, dokunmatik ekranlar da bugün ve gelecekte, düşünce gücüyle iletişim imkanları gelişene dek, vazgeçilmez bir arayüz olmaya devam edecek.
Dokunmatik tarih
Çok şaşırtıcı biçimde, dokunmatik ekranların ilk kez tarih sahnesine çıktığı1966 yılında kullanılan teknoloji, 80'li ve 90'lı yıllardaki tablet ve avuç içi cihazlarda olduğu gibi, kapasitif ekranlardı.
1966 yılındaki bu ilk dokunmatik ekranlı ürün aslında hava ulaşımında kullanılmak için üretilmişti. Bir radar ekranı olarak kullanılan dokunmatik ekran sayesinde radar operatörü havadaki trafiği kontrol edebiliyordu. Ancak ne var ki bu radar kontrol erkanı son derece büyük, ağır, yavaş tepki veren bir üründü ve pratik kullanımda sorunlar çıkarıyordu. Ancak yine de operatörlerin işini kolaylaştırıyordu ve 90'lı yıllara kadar kullanımda kaldı.
Aynı anda sadece bir dokunuşu okuyabilen bu tek renkli ilk dokunmatik ekranların çalışma prensibi de çok basitti. Ekranın üzerine transparan ve iletken bir zar yerleştiriliyordu. Ekranın dör köşesinden sabitlenen bu iletken zara dokunulduğunda altındaki kapasitörler ekranın neresine dokunulduğunu tespit ediyor ve buna göre bilgisayara sinyal gönderiyordu. Bilgisayar da ekrandaki görüntü ile dokunulan bölgeyi karşılaştırarak tepki veriyordu. Ancak ne yazık ki bu sistem yeterince isabetli çalışmıyor ve operatörlerin doğru noktaya isabet etmek için defalarca ekrana dokunması gerekiyordu.
1977 yılında ise resistif ekranlar keşfedildi. Bu yeni teknoloji çok daha isabetli sonuçlar veriyor ve çok daha hızlı çalışıyordu. Bu yeni teknolojide iki parça geçirgen ve transparan zar kullanılıyordu. Her bir zarın farklı bölgelerine farklı voltaj değerleri atanmıştı ve böylece parmağın dokunduğu noktanın X ve Y eksenlerinde nereye denk düştüğü kolayca hesaplanabiliyordu. Sudan ve tozdan etkilenmeyen bu yeni ekranlar çok daha geniş bir kullanım alanına sahipti fakat bu teknolijide de operatörün parmağını daha yüksek basınçla bastırması gerekiyordu.
Endüstride dokunmatik ekran
80'lerden itibaren dokunmatik ekranlar sabit terminallerde, fabrika makinelerinin kontrol mekanizmalarında, ATM'lerde kullanılmaya başlandı. Eski ATM'leri hatırlayacak olursanız, bazen parmağınızla bastırmanıza rağmen geç tepki aldığınız sinir bozucu anlar olmuştur. İşte o eski teknolojilerle üretilmiş olan bu cihazlar ucuz ve pratik cihazların üretilmesini sağlamıştı.
Ancak dokunmatik ekranların gerçek anlamda kendilerini ispatlamaları, 90'lı yıllarda ortaya çıkan minik mobil cihazlar, ilk dönem tabletler ve avuç içi bilgisayarlara dayanır.
Apple'ın ilk avuç içi bilgisayarı veya tableti diyebileceğimiz Newton isimli el terminali, mobil bilgisayara ihtiyaç duyan pek çok işletmenin kurtarıcısı olmuştu.
1997 yılında piyasaya çıkan Newton, kişisel bir asistan olarak çalışıyor, notlar almaya, e-posta yazmaya, ofis dokümanları üzerinde çalışmaya imkan tanıyordu. Ancak henüz kablosuz iletişim yeteneği olmayan bu cihazla internete ulaşmak için onu bilgisayara veya telefon hattına bağlamak gerekiyordu.
PALM dönemi!
Dokunmatik ekranlar, 2000'lerin başında, avuçiçi bilgisayarlar ile hızlı bir yükselişe girdi. PALM işletim sistemli avuç içi bilgisayarlar kadar Microsoft'un Windows Mobile ile var olmaya çalıştığı pazarda firmalar ilk aşamada aradıklarını bulamadılar zira 3G bağlantının henüz mümkün olmadığı bu dönemde mobil cihazlar internete bağlanmak için çok nazlanıyor, onları telefonların yanında not almak, oyun oynamak, ofis dökümanlarını incelemek ikinci bir cihaz olarak cepte taşımak gerekiyordu.Bu cihazları kullanan insanlar toplumda da garipseniyor ve bugün sokaklarda Google Glass kullananlara garipseyerek baktığımız gibi, elinde avuç içi bilgisayar ve stylus ile dolaşan insanlar için de "nerd" sıfatı kullanılıyordu. Bu terim, İngilizce'de, asosyal, teknoloji takıntılı, kişisel ilişkileri zayıf, içe kapanık, garip, ürkütücü ve toplumla uyumsuz kişiler için kullanılıyor.
Ancak insanların dokunmatik ekranlara bakışının değiştiği yıl 2007 oldu. iPhone'un tanıtılması ile birlikte dokunmatik ekranlı cihazları kullanmak bir anda moda haline geldi. Hatta iPhone veya başka bir dokunmatik ekranlı telefonu olmayanlar küçümsenmeye, garipsenmeye başlandı. Toplumdaki bu hızlı ve 180 derecelik bakış açısı değişimi ileride mutlaka ibretlik bir sosyoloji dersi olarak okutulacaktır.
iPhone sayesinde artık insanlar çoklu dokunmatik ekranlarla tanıştılar. Aynı zamanda, hızlı, pratik, isabetli dokunmatik ekranların var olabileceğine de ikna oldular. Gerçi, çoklu dokunma özelliği dışında tüm özellikler iPhone'dan önce de mümkündü ama üreticiler dokunmatik ekranlı ürünlerinin reklamını Apple kadar iyi yapamamıştı.
Ayrıca, iPhone sonrasında Android ve Windows sistemlerinin de rekabete katıldığını ve piyasayı her fiyat seviyesinde dokunmatik ekranlarla beslediklerini de unutmamak lazım.
Peki ya gelecekte ne olacak?
Önümüzdeki dönemde dokunmatik ekranlar daha güçlü çoklu dokunmatik desteğine sahip olacağı gibi, gelişmiş arayüzler sayesinde bugün mümkün olmayan işlevleri de gerçekleştirebilecek. Google'ın başını çektiği material design initiative girişimi sayesinde bugün alıştığımız dokunmatik ekran kullanımında önemli değişikler yaşanacak. Çoklu katmanların kullanılacağı yeni arayüz, tüm platformlarda geçerli olacak bir standartizasyon sağlayacak. Material design sayesinde, pencereler birbirinin içine geçebilecek, değişik objeleri ekrandan çıkarmak için sağa sola kaydırmak yerine, üzerine basmak yeterli olacak ve her zaman altından başka objeler çıkarak, pratik kullanıma fırsat verecek. Google'ın aklındaki yeni standardı You Tube üzerinde seyredebilirsiniz.
Tasarım meselesinin ötesinde, donanımsal olarak da dokunmatik ekranlarda büyük değişimler yaşanacak. Rulo olup kıvrılabilen esnek dokunmatik ekranlar sayesinde yeni tarz tabletler ve telefonlar ortaya çıkacak. "Elektronik kağıt" kavramı nihayet gerçek olacak ve çok farklı tasarımlara sahip yepyeni ürünlerle karşılaşacağız.
Ayrıca, Oculus Rift ve Google Glass gibi, sanal gerçeklik cihazları da farklı arayüzlerin ortaya çıkmasına neden olacak. Kinect gibi, harekete duyarlı arayüzler el ve vücut hareketlerini tanıyarak tepki verecek. Dokunmatik ekranlı cihazların da bu yeni arayüzlere uygun şekilde tasarlanmaları kaçınılmaz olacak.