Death Stranding İncelemesi

Death Stranding, en sığ haliyle "kargoculuk simülasyonu", en yalın haliyle ise "yaşam". İşte "olaylı" Death Stranding incelemesi...

İnceleme: Death Stranding

Bugüne kadar Death Stranding hakkında çok şey duyduk, çok şey gördük, ancak bunların hiçbiri, kafamızda oyunla ilgili oluşan soru işaretleri duvarına yeni bir tuğla eklemekten öteye geçemedi. Her ne kadar oyunun çıkış tarihi yaklaştıkça ortaya atılan ifadeler, Death Stranding için içimizde yanan ateşi iyice cılızlaştırmış olsa da, -bir kesim oyuncular olarak- adeta sığınakta bekleyen bir "Kıyametçi" gibi, bir taşıyıcının gelip bizi "Kiral ağa" bağlamasını bekliyorduk. Sonunda beklenen oldu ve Sam Porter Bridges geldi, Q-pid'i terminale yerleştirdi ve bizi UCA'ya katarak özgürleştirdi. Ve bunu öyle farklı bir şekilde yaptı ki, daha doğrusu Kojima, daha önceleri defalarca kez işlenen post apokaliptik temayı öyle bir şekilde işleyerek yapmış ki, gerçekten karşısında hayran kalmamak elde değil.

Her ne kadar gayet sığ bir şekilde ifade edildiğinde, "kargocu oyunu" veya "kargoculuk simülasyonu" olmaktan öteye gidemese de Death Stranding, dünyasına adım attığınızda çok daha fazlası –veya azı- olduğunu gösteriyor sizlere. Sonuçta siz de, hakkınızda anlatılanlardan daha fazlası ya da daha azısınız ancak bunu bir siz, bir de dünyanıza girenler biliyor.

Peki, neden bu kadar büyük beklenti içindeydik? Cevap basit: Çünkü Kojima, çünkü Sony. Death Stranding bir balon olamazdı. Olabilir miydi? Oyun çıkmadan önce yapılan sansasyonel haberlerin oyun camiasını büyük beklenti içine sokması, belki de Death Stranding için en büyük tehlikeyi yarattı. Ancak bir bakıma Kojima gibi bir devin Konami'den tartışmalı şekilde ayrıldıktan sonra Kojima Productions'ı kurması ve Sony safına katılması, zaten bu sürecin ilk oyunu olacak olan Death Stranding için olağan bir sansasyon etkisi yaratıyordu. Üstüne bir de Death Stranding için oyun dünyasına "yeni bir tür" kazandıracağı iddiası ortaya atılmış, işler iyice çığırından çıkmışken sonunda Death Stranding geldi ve oyun severleri, ölümün kıyısında bir yolculuğa davet etti. Daveti kabul edip etmemek size kalmış, ancak sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Death Stranding yeni bir tür falan değil, oldukça iddialı deneysel bir fikrin, aksiyon – macera türüne uyarlanmış bir çalışması.

Ölümün Kıyısında Bir Yolculuk

Ölümün Kıyısında Bir Yolculuk

Aramızda, bugüne kadar araf hakkında düşünmeyen yoktur herhalde. Ölüm gerçeği, anlatılanlara göre bir ışığın takip edildiği ve sonunda düşülen "araf" olarak isimlendirilen yer, cennet ve cehennem kavramları arasında oldukça güçlü bir "gerçek" olarak pek çoğumuzun aklında ve kalbinde yer alır. Death Stranding evreninde bu alan, karşımıza "kıyı" olarak çıkıyor. Herkesin bir kıyısı, bir "Ölüm Kıyısı" var.

Ölüm Kıyısı, Kiralyum adında, halihazırda dünyamızın alt katmanlarında yer alan bir maddenin büyük yoğunluğa ulaşması ve sonunda da ortaya çıkan patlamalar neticesinde dünyamıza kapı açmasıyla beraber medeniyetimizi büyük bir çöküşün içine sürüklüyor, insanlığın büyük kısmının yok olmasına sebep oluyor ve etrafta başıboş dolanan kayıp ruhların, namıdiğer KV'lerin türemesine önayak oluyor.

Sadece bu da değil.

Artık yaşayan herkes potansiyel bir KV, yani Kıyıya Vuran. Ölen kimse, diğer tarafa geçiş yapamadığı için öldükten sonra nekrolaşma sürecine giriyor ve KV halini alıyor. Ancak ölümünden 48 saat içinde yakılmazsa... Yakmak da başka bir olaya gebe. Bu defa da kiral yoğunluk artıyor ve "Zamanyıkımı" gerçekleşiyor. Yağmurla beraber dokunduğu nesne ve organizmalar için zamanın akışını hızlandıran Zamanyıkım hadisesi, kabaca tabirle dokunduğu her şeyi çürütüyor. Kiral yoğunluğun artmasıyla beraber yaşlandıran yağmurlar bir yana, yağmurlarla ortaya çıkan KV'ler de insanlar için en büyük korku haline gelmişken, bu olaylar neticesinde insanlık –ya da artık geriye her ne kaldıysa- tamamen izole bir toplum haline geliyor. İnsanlık parçalanıyor. Amerika'dan eser yok. Geriye sadece düşmüş şehirler ve sığınaklarda tek başlarına yaşamaya çalışan "kıyametçiler" kalmış. Bir de Bridges. UCA, yani United Cities of America'yı kurmak, Q-pid ile şehirleri birbirine bağlayarak medeniyeti ayakta tutmak isteyen birlik çalışanlarından biri de ana karakterimiz Sam Porter Bridges.

İnsanların hayata tutunabilmeleri için ihtiyaçlarını karşılamak, şehirleri birbirlerine bağlamak ve dolayısı ile yeniden bilinen medeniyetin ağlarını örmek üzere görevlendirilen bu kahraman taşıyıcılardan biri olan Sam'in ise, özel bir durumu var: O da "Öteci" olması. Zamanında yaşanan patlamayla ortaya çıkan kiralyuma karşı duyarlı olan insanlara verilen Öteci ismi, onların çevredeki KV'leri hissedebildiklerini anlatıyor bizlere.

Hikaye ve Kojima, aslında daha çok şey anlatıyor bizlere. "Kargocu" olarak isimlendirilen bu adamlar ile aslında taşınan şeyin kargodan ziyade bir umut ışığı olduğunu; insanların, Ha ve Ka'dan, yani beden ve ruhtan oluştuğuna inanan Nekrosis ve Antik Mısırlıların'ın yaşam ve ölüme bakışını; Bağ Bebekleri ile yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz aidiyet duygusunu; sosyal medya ile nasıl oksitosin bağımlısı haline geldiğimizi ve daha pek çok şeyi...

Hatta bunları, ekolojik kaygı ile kıyıya vuran balinalar üzerinden anlattığı gibi, geçmişimize tuttuğu ayna ile insan tarafından icat edilen ilk aracın sopa olduğunu, bununla kötü şeyleri uzak tuttuğumuzu; ikincisinin ise ip olduğunu ve bununla da iyi şeyleri yakın tutmaya çalıştığımızı ifade ederek, Death Stranding'i de tanımlıyor. Death Stranding, yeni bir tür değil belki, ancak hikaye örgüsü, Kojima'nın dile getirmek istediği, bizleri düşünmeye ittiği metaforlarıyla beraber gerçekten çok değerli bir yapım olmuş. Oyun anlamında bir klasik değil belki, fakat metaforik anlatım tarzıyla işaret ettiklerinin önemi büyük.

Önemli Olan Vardığın Yer Değil, Yolculuğun Kendisi

Önemli Olan Vardığın Yer Değil, Yolculuğun Kendisi

Tür. Evet, tür diyorduk. Kojima, Death Stranding'in türü için "Strand" dese de, aslında bizce olan şey bir açık dünya (biraz da olsa aksiyon -) macera oyunu. Ancak oyun mekanikleri bakımından oyunun farklılığa gittiğinin ve "kargoculuk simülasyonu" olarak anılmasının da haklı bir yanı yok değil. Zira oyundaki mücadeleniz çevrede yer alan Yükçüler, KV'ler, Higgs (evet, Higgs bozonuna da atıf var) ve Homo Demens ile olsa da, daha çok taşıdığınız kargo ve aşmak zorunda olduğunuz onca kilometre arazi ile de alakalı. Hatta oyunun büyük kesiminde arazi ve yük ile.

Tamamen kargo taşımacılığı üzerine odaklanan çatı, sırtınızda kilolarca yük varken yolu nasıl alacağınızla ve dengeyi nasıl kuracağınızla ilişkili. Özellikle dengeyi kurmanız oldukça önemli. Bunun için oyuna özel bir mekanik yerleştirilmiş. Kargonuz sırtınızda yol alırken, Dualshock'un R2 ve L2 tuşlarıyla dengenizi sağlıyorsunuz. Ağırlık yönünüzü sürekli tayin etmeli, yamaçtan inerken veya çıkarken postürünüzü ona göre ayarlamalı ve sabit tutmalısınız. Özellikle uzun mesafeler kat ederken Sam'in yorulmaması için elinizden gelen hassasiyeti göstermeniz gerekiyor –ki bir süre sonra zaten bu konuda oldukça hassas davrandığınızı görüyorsunuz. Sam'in yorgun düştüğünde kendini –ve sizi- ateşlemek için söyledikleri ise atmosfere daha fazla odaklanmanızı sağlıyor.

Yük taşırken dikkat etmeniz gereken en önemli unsur denge olsa da, üzerinize aldığınız yükün ağırlığı ve yerleşimi de yol kat ederken oldukça önemli. En önemli bir diğer olay da ekipmanlar. Yük taşırken size yardımcı olacak ekipmanlar olduğu gibi, yol almanızı sağlayacak ekipmanların da önemi büyük. Bir tırmanma kazığı, bir merdiven ve botlarınız yolculuk için en önemli araçlarınız olsa da, oyunun ilerleyen aşamalarında daha fazla yük taşımanızı sağlayacak ekzoiskelet gibi parçalara da sahip olduğunuz gibi yine kargonuzu yükleyebileceğiniz kamyon ve motosikletin yanı sıra uçan kaykayınız da sizi bekliyor. Fakat her ne olursa olsun gözünüz hep arazide, hep yolda oluyor. Adeta bir refleks geliştiriyor ve şu dağdan nasıl inerim, en az eforla şu tepeye nasıl ulaşırım gibi ekran başında kendinizi dertlenirken buluyorsunuz. Buna bir de yolunuza çıkan KV'ler veya Yükçüler de eklenince ortam ister istemez geriliyor. Buna az sonra döneceğiz. Ancak türden bahsetmişken Social Strand System'den bahsetmemek olmaz.

Yeni bir tür derken?

Yeni bir tür derken?

Death Stranding'de yer alan Social Strand System, tür noktasında aslında Kojima'nın söylediği "Strand" deyiminin açılı hali. Social Strand System, çoklu oyuncu sistemi olarak Death Stranding'de yer alırken, oyunu her ne kadar tek başınıza oynasanız da, aslında diğer oyuncularla beraber oynadığınız anlamına geliyor. Onları hiçbir zaman göremezseniz de, işaretlerini çevrenizde her daim buluyorsunuz. Mesela bir uçuruma denk geldiniz ve oraya bir uyarı işareti çakıp bir de tırmanma kazığı bıraktınız diyelim. Bir başka oyuncu aynı yere geldiğinde, sizin işaretinizi ve tırmanma kazığınızı görüyor ve onu kullanıyor. Aynı şekilde bir başka yerde başıboş bıraktığınız kamyon veya motosikletiniz yine bir başka oyuncunun imdadına yetişebiliyor. Aynı şey çoğu zaman sizin için de gerçekleşiyor ve bu işaret, uyarı, ekipman veya taşıtlar karşısında, kendinizi "beğen" tuşuna basmaktan alıkoyamıyorsunuz.

Evet, Death Stranding'de bir beğeni sistemi var ve bu beğeni puanlarınıza göre çevredeki sığınak ve yerleşim yerlerindeki kaynaklar artış gösteriyor, statünüz de yine bu beğeni puanlarına göre artış sağlıyor. Elde ettiğiniz kaynaklar ile yeni ekipmanlar üretebildiğinizi söylememize gerek yok sanıyoruz. Ancak şunu söylemek lazım: Elde ettiğiniz kaynaklar ile çevrede yeni yapılar da oluşturabiliyorsunuz.

Kullanılan taşıtlar için şehirleri birbirine bağlayan otobanlar inşa edebildiğiniz gibi, Zamanyıkım sığınakları, jeneratör istasyonları, dinlenme odaları, gözetleme kuleleri veya posta kutuları gibi, sizin gibi taşıyıcıların kolay yol almasını sağlayacak yapılar üretebiliyorsunuz. Ürettiğiniz veya katkıda bulunduğunuz bu yapılar kullanıldıkça size daha fazla beğeni geliyor ve dolayısı ile kullanabileceğiniz kaynaklar artıyor. İşin bir de içsel huzur tarafı var tabii...

Death Stranding'de diğer oyuncularla yaptıklarınız bunlarla da sınırlı değil. Aranızda kargo da paslayabiliyorsunuz. Eğer üzerinizdeki bir kargoyu adrese teslim edecek vaktiniz yok ise, bir başka merkeze teslim ediyor veya aynı şekilde yolunuzun üzeri olduğu için başka birinin paketini alabiliyorsunuz. Bunun karşılığında da yine gelsin beğeniler...

Arkadaşlar, Oyunda Silah Var

Arkadaşlar, Oyunda Silah Var

Şimdi Death Stranding'de Yükçüler, KV'ler ve işin aksiyon kısmına gelelim. Hemen söyleyelim: Arkadaşlar, oyunda silah var. Yani sadece kargo taşıyıp, düşmanlarınıza çanta ile vurmuyor, yumruk atmıyorsunuz. Ekipmanlar listenizde çok sayıda araç – gereç ve silah yer alıyor. Ancak bunların kullanımında sıkıntı var.

Öncelikle Yükçüler'den bahsedelim. Yükçüler, Death Stranding'de Dron Sendromu ile ortaya çıkıyorlar. Bir zamanlar tüm teslimatlar yapay zeka ile otomatize şekilde yönetilirken, Ölüm Kıyısı hadisesi ile yeniden taş ve sopa çağına dönülünce, yeniden insanlara, "kargoculara" ihtiyaç duyuluyor. Göreve geri çağırılan insanların bir kısmı ise adeta büyüklük hezeyanına kapılıp bir nevi çıldırış yaşıyor ve "teslimat bağımlılığı sendromuna" yakalanıyorlar. Yükçülerin tek ilgilendiği şey, taşıdığınız kargo. Onu ele geçirmek için ise yapmayacakları şey yok.

Oyun gereği ara sıra onların bölgelerinden geçmek durumundasınız. Bu noktada oyunun gizlilik unsurlarını kullanarak yol alabilirsiniz. Ancak olur da yakalanırsanız, dövüşmekten başka yapabileceğiniz pek bir şey kalmıyor. Silahlarınız da burada devreye giriyor. Demiştik ya, kullanabileceğiniz çok sayıda araç – gereç ve silah mevcut diye. Hah, ister bunları çeşitlendirerek kullanabilirsiniz, isterseniz ise gerçekten onları yumruklayarak yolunuza devam edebilirsiniz. Bu biraz zor oluyor belki ancak mümkün. Oysa, biraz daha taktiksel unsurlar eklenseymiş, oyunun aksiyon kısmı kendini çok daha parlatabilirmiş demeden geçemiyoruz.

Aynı şey KV saldırılarında da karşımıza çıkıyor. Sam'in kendi kanından üretilen çeşitli bombaları ve kullanabileceği silahları var. KV'ler, her ne kadar tematik olarak oldukça gerilimli boss savaşlarına sahne olsa da, aslında temelde birkaç bomba sallayıp geçiverdiğiniz düşmanlardan ibaretler. Ha, yetiştirmeniz gereken bir kargo varken bir KV saldırısına maruz kalmak oldukça geriyor, bu ayrı. Hatta böylesi bir aciliyetiniz olduğu durumlarda, Bağ Bebeğiniz vasıtası ile anlık olarak görebildiğiniz KV'lerin yerini tespit edip yakalanmamak için nefesinizi tuttuğunuz (oyunda ve gerçek anlamda) anlar, gerilimi oldukça yükseltiyor. İşin gerilim seviyesi her ne kadar hoş olsa da, aksiyon kısmı biraz daha çeşitlilik kazanabilirmiş doğrusu.

Oyunun eksik yönlerinden bahsederken şunu da söylemek lazım: Eğer çok sayıda yan göreve dalarsanız, oyundan gerçek anlamda sıkılıyorsunuz. Öyle ki, 60 saati aşkın oyun deneyimimizde, özellikle Mühendis – Zanaatkar – İhtiyar döngüsü ile (adeta Bermuda Şeytan Üçgeni) yoğrulmuş biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Oyunda, hikayeye eşlik eden Sam için verilen özel siparişler olduğu gibi bir de pizza, bira, iç çamaşırı, dolma kalem gibi enteresan siparişler karşınıza çıkıyor. Bunları yapmanız elbette statü ve beğeni seviyeniz için önemli, ancak temelde hikaye ilerleyişi için bir katkıda bulunmuyor. Bu arada ana hikayeyi 25 saat içinde bitirenler de varmış, ancak genel oyun süresi çok daha uzun; bunu da ek bilgi olarak paylaşalım.

Enfes, enfes, enfes

Enfes, enfes, enfes

Death Stranding hakkında hemen her şeyi anlattık sanıyoruz. Fakat bilin ki çok çok çok daha fazlası var. Özellikle oyun içindeki yazışmaları okumanızı tavsiye ediyoruz. Öte yandan oyunun sanat yönetmenliği kısmının da müthiş olduğunu belirtmek lazım. Özellikle görsellik harikuladeyken, oyunda yer alan müziklere de kulak kabartacağınıza eminiz.

Özellikle kargonuz sırtınızda dere kenarında yol alırken veya motosikletiniz ile hafif hafif gazlarken ya da bir dağın başında belinize kadar kara bata çıka güç bela yürümeye çalışırken, karşılaştığınız enfes manzara ve tam da o sırada arkada çalmaya başlayan bir şarkı ile kendinizi çok huzurlu hissediyorsunuz. Low Roar ve daha pek çok sanatçıyla çalışılmış. Silent Poets - Asylum For The Feeling'in çaldığı an ise, gerçekten şahaneydi. Eğer yanı başınızda bir fincan da çay varsa, değmeyin keyfinize. Abartmıyoruz, ancak bizim yaşadığımız deneyim bu şekilde oldu gerçekten.

Öte yandan oyundaki oyuncu kadrosu olsun, izlediğiniz sinematikler olsun zaman zaman güzel bir film izliyormuş hissine kapılmanıza da sebep. Sam Porter Bridges rolünde The Walking Dead ve The Boondock Saints'ten tanıdığımız Norman Reedus yer alırken, kilit rolüyle karizma kesen Mads Mikkelsen'in de oyunda olması ayrı bir güzel. Özellikle Mads Mikkelsen'in 2018'de başrolünü aldığı Arctic'i de, Sam'in, sırtında bir "yolcu" ile yol alırken oldukça andığımızı söyleyelim ve izlemediyseniz bu filmi de muhakkak tavsiye edelim.

Son olarak PlayStation Türkiye ekibine ayrı bir teşekkür etmek gerekiyor. Zira oyunun Türkçe çevirisi gerçekten harika.

Sonuç

Sonuç

Death Stranding, özellikle senaryosu ile harika bir yapım. Gerçekten uzun zamandır alt metinleri oldukça güçlü böylesi derinlikte bir oyun oynamamıştık. Yenilikçi yapısı, her ne kadar tartışmalı olsa da var olan türe getirdiği yenilikçi bakış açısı, sanat yönetmenliği, görselliği, müzikleri ve daha yukarıda saydığımız pek çok nokta ile gerçekten Kojima, Konami'den sonra girdiği ilk sınavını geçmeyi başarmış. Her ne kadar farklı türlerde olsalar da kıyaslayanlar olacaktır. O yüzden söyleyelim: Death Stranding bir Red Dead Redemption 2 değil. Bir klasik değil. Oyunun puanını verirken de oldukça zorlandık. Zira ilk 1,5 - 2 saatiyle oyun bize 95'lik bir ibre gösterirken, bir süre sonra puanını 80'e kadar düşürdü. Sonrasında ise şaşırtmaya devam etti. Bu anlamda da farklı bir oyun Death Stranding, kendi içinde, oynayana göre çeşitli gelgitleri var. Herkese göre olmadığı aşikar. O nedenle "bağ kurmak" için zamanınız varsa, Death Stranding'i tavsiye edebiliriz.

Puan: 88

KÜNYE

Yayıncı: Sony Interactive Entertainment
Geliştirici: Kojima Productions
Tür: Aksiyon - Macera
Platform: PlayStation 4
Web: https://www.playstation.com/tr-tr/games/death-stranding-ps4/

Okuyucu Yorumları