SATA II de tıpkı SATA 1.0 gibi yüksek bir bant genişliği vaat ediyor ve bu yüzden optik ürünlerde ve veri depolama ürünlerinde kullanılması düşünülüyor. Tıpkı önceki sürümünde olduğu gibi, SATA II de veri aktarımını incecik bir kabloyla yapıyor ve jumper’la ayar yapmak tarihe karışıyor. Artık sisteme dahil ettiğiniz her bir SATA aygıtı sistem tarafından kendiliğinden tanınacak ve çalıştırılması sağlanacak. Serial ATA II ilk olarak sunucu ve ağ donanımlarında kullanılacak. Bu konuda SATA II ile yarışacak olan diğer bir teknoloji de aynı bağlantı teknolojisini kullanan SAS, ya da açık adıyla Serial Attached SCSI olacak. İki SCSI portu içeren SAS, 8 metreye kadar bağlantı kablosu kullanabiliyor ve böylece 128 adede kadar harici cihazla bağlantıyı sağlayabiliyor.
SAS ile birlikte anılan veri aktarım hızı saniyede 3 Gbit. Yalnız bir denetçinin sadece tek bir SAS aygıtını kontrol edebildiği bu teknolojide, birden çok depolama aracının kullanılacağı zaman SATA Storage Switch’e ihtiyaç duyuluyor. SATA Storage Switch kullanıldığı takdirde SAS ile SATA birlikte kullanılabiliyor ve pahalı disklerin ucuz disklerle aynı anda sorunsuzca çalışmasının önü açılmış oluyor. Uyumlu çalışmadan bahsetmişken, tüm sayısal işleme aygıtlarının birbirleriyle tek bir merkezden haberleşmesine ne dersiniz? Bu yıllardan beri konuşulan bir konu ve nihayet Dijital Ev konsepti altında gerçekleşeceğe benziyor.
Dijital Ev konseptinin basitleştirilmiş hali
Dijital Ev (Digital Home) konseptinden yıllardır bahsediliyor, hatta arada çeşitli tanıtımlar da yapılıyor. Buna rağmen söylenenlerin çoğu lafta kalıyor, zira bu tür bir evde kullanılan tüm teknolojik ürünler birbiriyle haberleşebilmeli ve çoğu işlemi tek bir elden yapabilmeli. Esas güçlük, bunu sağlayacak olan yazılımda. Windows XP Media Center Edition’ın yaygınlık kazanmasıyla birlikte televizyon ekranına bağlanan ince tasarımlı, yüksek performanslı PC platformlarıyla karşılaşacağız. Müzik, filmler, TV programları, oyunlar ve yüksek çözünürlü görüntüler gibi sayısal içerikleri yönetmek ve tecrübe etmek kolay ve bir o kadar da zevkli olacak.
Tüm bu içerik kablosuz ortamda paylaştırılabilecek. Emektar klavyeler yerlerini uzaktan kumanda cihazlarına bırakacak ve böyle TV alıcısı, DVD oynatıcı, kişisel video kayıt cihazı (PVR) gibi raf dolusu aygıtı tek bir birim üzerinde toplamak mümkün olacak.
Saydıklarımız önümüzdeki dönemde karşımıza çıkacak olan teknolojilerden yalnızca birkaçı.Hepsinin de ortak yönleri belli: Köklü değişiklikleri ve bu değişimlere ister istemez ayak uydurma zorunluluğunu da beraberlerinde getiriyorlar. İşte bu sebepten, bazı teknolojilere sahip olmaya karar vermeden ve yarınlara hazırlanmadan önce birkaç adım ilerisini görmenin birçoğumuza büyük faydası olacağı kesin.
Ecevit Bıktım (MCSA+MCSE)
[email protected]
Centrino platformu ile birçok kullanıcı kablosuz ağ çözümü ile tanışmıştı. Dolayısıyla bu alandaki değişiklikler yine ilk olarak mobil alanda görülecek. Bu senenin sonuna kadar 802.11b/g teknolojilerinin kullanılmaya devam ettiğini göreceğiz. Sonraki dönemde ise 802.11a/b/g standartları mobil kullanımın emrine sunulacak. Bunlar herkesin bildiği şeyler. Az bilinense buna ek olarak şu an geniş bant erişimde yaygın olarak kullanılan kablo ve DSL internet teknolojilerinin bir alternatifi olarak silikon yonga bazlı IEEE 802.16a standardı üzerinde ciddi çabalar harcandığı. Bu standardın özelliği 30 millik mesafede ses, video gibi büyük verilerin kablosuz ortamda saniyede 70 MBit’lik hızla aktarılabilmesi. Küçük mesafeler için ise Wireless USB teknolojisi ile tanışacağız. Wireless USB, kablosuz haberleşme teknolojinin artıları ile USB 2.0 standardının hız değeri ile tak ve çalıştır kullanımını birleştirilmesi ile dikkatleri üzerine topluyor. Kablosuz USB ürünlerini bilgisayar, mobil ve tüketici elektroniği bileşenlerinde gördüğünüzde şaşırmayın. Çünkü bu teknoloji sayesinde bir video kameraya, sanki bir sabit diske bağlantı kuruluyormuş gibi erişilebilecek. Diğer bir ifade ile 10 metre çapında bu teknolojiyi destekleyen cihazlar saniyede 480 Mbit’lik bir veri transfer hızı ile haberleşebilecekler.
Kişisel kullanımda olduğu gibi kurumsal kullanımda da oldukça ilginç yenilikler var. Örneğin çoklu çekirdek mimarisi gibi.
Sunucu sistemlerine bakış: Çift çekirdek mimarisi
Bir işlemciye 1 milyar transistör yerleştirmenin, daha yüksek performans arayışında geçerli bir çözüm olmadığı artık ortada. Bu sebeple işlemci üzerinde yer alan transistörleri daha etkili kullanma yolu tercih ediliyor ve bu, Helper Threading teknolojisi olarak adlandırılıyor. Bunun altında yatan fikir, Single Thread’leri daha etkili çalışabilir hale getirmek. Elbette bu değişim de tek başına yeterli değil.
Tanık olacağımız değişikliklerden bir diğeri, özellikle sunucu sistemlerinde tanışacağımız çift çekirdek (dual core) mimarisi. Üst uç Itanium 2 işlemcisi için tasarlanmış olan ve işlemcinin içinde iki adet çekirdeğin yer aldığı bu mimari Xeon’larda görülecek. Tulsa adlı bu işlemci 2005’in sonlarında piyasada olacak. İşlemci Twin Castle PCI Express yonga seti ve DDR2 bellek modülleriyle çalışacak. 90 nanometre teknolojisine göre hazırlanacak olan Tulsa daha sonra 65 nanometre teknolojisinde de üretilecek. Artık Intel’de çalışan, eski Alpha işlemcilerinin geliştirici takımının ortak ürünü olan 64 bit Itanium 2 işlemcisi de 2006 yılında Tanglewood adıyla karşımıza çıkacak. Bu işlemcinin özelliği, en az dört adet çekirdeğe (Multi Core) sahip olması. Yapılan açıklamalar Itanium 2 işlemcisinin birçok sürümünün satışa sunulacağı yönünde. Bu modeller arasındaki başlıca fark çekirdek sayısı olacak, hatta 8 ve 16 çekirdekli ürünler de üretilecek.
Diğer bir gelişim ise geçen yıl 64 bit teknolojisine geçiş yapan AMD’nin Intel’i bu konuda tetiklemesi ve bunun sunucunda Intel’in de 32 bit Xeon işlemcilerini 64 bit mimariyle uyumlu hale getirmesini kararlaştırması. Nocona olarak adlandırılan bu yeni işlemci, belli ki AMD’nin iş istasyonu ve sunucu pazarına satmayı hedeşediği Opteron işlemci ailesine verilmiş bir karşılık.
Performansı artırmanın yolu elbette tek değil. İşlemci mimarisini değiştirmek bunların en etkili olanlarından biri, ne var ki yeni arayüzlerle de ciddi performans artışları yaşanabiliyor. Örneğin Paralel ATA’dan Serial ATA’ya geçişte olduğu gibi.
Daha yüksek bant genişliği için: Serial ATA II ve SAS
Serial ATA’nın çıkması birçok çevrede geniş yankı uyandırdı. Çünkü sonunda özellikle disklerde yaşanan darboğaza bir son veriliyordu. Öyle ki, sadece sabit disk üreticileri değil, optik sürücü üreticileri de bu teknolojiyi gönülden benimseyiverdiler. Anakart üreticileri de piyasaya yeni sürülen ürünlerinde bu arabirime gittikçe daha fazla yer veriyorlar. Ancak daha geniş bir kullanıcı kesimi Seri ATA 1.0 arabirimiyle tanışmadan, Seri ATA II’den söz edilmeye başlandı.
Dizüstü bilgisayar alanında diğer bir yenilik ise Extended Mobile Access olarak adlandırılan teknolojinin entegre edilmesinde olacak. EMA sayesinde ikinci bir ekrana sahip olunabilecek. Bu ekran dizüstü bilgisayar kapalı iken bile e-postaları okumanızı sağlayabilecek, birtakım bilgileri kullanımınıza sunabilecek.
Intel’in gerek dizüstü gerekse de masaüstü sistemler için geliştirdiği güvenlik konseptleri de var, örneğin LaGrande teknolojisi. LaGrande teknolojisi Intel işlemcilerin, yonga setlerinin ve platformların yazılım tabanlı saldırılara karşı korunmasını sağlıyor, yani Trusted Mode bağlantıyı sağlayan bir yonga. Yaptığı iş ise, MemoryDump ile çalınan şifreleri bloke etmek. Ayrıca klavye ile girilen şifreler de açılan ek bir pencereye yazmak suretiyle kötü niyetli kişiler tarafından tespit edilemiyor.
Vanderpool olarak adlandırılan diğer güvenlik konsepti ise sistem güvenilirliğini ve esnekliğini sağladığı gibi, bilgisayarın çökmesi halinde kurtarma hızının artırılması özelliğini de taşıyor. Sunucu sistemlerinden bildiğimiz bölümleme tekniğini kullanan teknoloji sayesinde birçok sanal işletim sistemine aynı anda sahip olunabiliyor.
Mobil dünyasındaki yenilikler elbette bununla sınırlı değil, zira. PDA kullanımında da oldukça ilginç gelişmeler bizi bekliyor.
Cep bilgisayarlarında MMX teknolojisi
Bulverde kod adını taşıyan ve üzerinde kamera teknolojisini de bulunduran yeni Xscale işlemcisinin düşük enerji tüketimi ve yüksek multimedya performansı ile cep telefonlarında ve avuçiçi bilgisayarlarında yeni bir dönemi açması bekleniyor. Bu işlemcinin sahip olduğu Quick Capture arayüzü sayesinde, dijital kamera ile işlemciyi kullanan aygıtlar arasında veri aktarım hızı artırılıyor. Bu sayede de aktarılan resimlerin kalitesi yükseliyor.
Entegre edilen Wireless SpeedStep teknolojisi ürünlerin güç ihtiyaclarını %50’ye kadar düşürüyor. Bunu da Pentium işlemcilerden tanıdığımız aynı adlı teknolojiyi kullanarak yapıyor. Bulverde işlemcisinin diğer bir avantajı ise Wireless MMX teknolojisini desteklemesi. Wireless MMX’in avantajıysa dizüstü sistemler için tasarlanmış oyun ve multimedya verilerin Xscale bazlı ürünlerle de uyumlu olması.
Bu alanda yaşanacak diğer bir değişim ise pek yakında kullanıcılarının emrine girecek olan kişisel sunucu, yani personal server sistemi. Oldukça ergonomik yapısı ile cebinizde taşıyabileceğiniz bu sistem resim, film, dokümanları ve çeşitli verileri üzerinizde bulundurmanıza olanak taşıyor. Bluetooth teknolojisi ile de kullanıcılara açık alanlarda diğer sistemlerle haberleşme imkanı veriyor. Örneğin otobüs istasyonlarına koyulan görüntü panellerine bağlanıp bilgilerinizi aktarabileceksiniz. Burada amaç sanal hafızanızı her zaman yanınızda taşımanız ve istediğiniz zaman kullanmanız. XScale işlemcisine sahip olan bu sistem Linux altında çalışıyor. Aynı zamanda uygulamaları da üzerinde taşıyan bu sistem şimdilik 1 GB kapasite ile görülecek. Buna karşın pil ömrü 1 haftayı buluyor. Kontrol ise birlikte verilecek olan özel bir kol saati ile gerçekleşecek.
Kablosuz haberleşmeden söz etmişken, sıra geldi yeni kablosuz standartlara.
Kablosuz haberleşmede yeni standartlar: 802.11n, 802.16a
Önümüzdeki on yılda dünyanın büyük bölümünde kablosuz haberleşmenin bir standart haline geleceğini söylersek bu pek de şaşırtıcı olmaz. Nitekim bazı firmalar geniş bant kablosuz altyapı teknolojisini tüm dünyada yaygınlaştırmayı planlamışlar bile. Bu doğrultuda, yeni teknolojiler de ortaya çıkıyor, tıpkı WLAN teknolojisinde yeni bir standart olan ve iletişimde çok yüksek bir hız sağlayan 802.11n protokolü gibi. Bu yeni WLAN standardının özelliği, şu anki mevcut 802.11 çözümlerinin yaklaşık üç katı kadar bir performans sunması ve kullanıcıya belirli bir zaman dilimi içinde çok daha hacimli verileri aktarma olanağı vermesi.
Bugünlerde tanışacağımız başka bir teknolojik değişim ise AGP ve PCI yuvaları yerine PCI Express kullanımı. Peki nedir bu PCI Express dedikleri?
AGP ve PCI yerine PCI Express, ATX yerine de BTX
Intel ve sektördeki diğer şirketler PCI Express teknolojisini bugünün PCI ve PCI-X mimarilerinin yerini tutmak üzere geliştirdiler. PCI-Express mimarisi 2.5 ila 80 Gbps arasında ölçülebilir bant genişliğine ulaşıyor ve 10 GHz üzeri işlemci hızlarını ile hızlı bellekleri destekliyor. Bunun yanı sıra performanslı grafikler, GbE ve 10 GbE gibi kurumsal I/O uygulamaları ile geleceğin gereksinimlerini karşılıyor.
Bu yüzden PCI Express’in gelmesi ile birlikte grafik kartları da değişikliklerden nasibini alacak. Örneğin günümüzde kullanılan AGP 8X ara yüzü yerine 16X (4 GByte/s Up- ve Downstream) seri I/O standardı gelecek. Dolayısıyla bant genişliği saniyede 256 MB’a yükseliyor, üstelik de iki yönlü olarak. Bildiğiniz gibi, günümüzde kullanılan PCI veriyolunda bu hız yalnızca saniyede 132 MB.
Bu tür kartlar ülkemize de gelmeye başladı. Ama PCI Express’in getirdiği değişim sadece masaüstü sistemlerde yaşanmayacak ve dizüstü bilgisayar alanında da yansımalarını görmek mümkün olacak. Örneğin beklenen gelişmelerden birisi PCMCIA arabirimin yerini Express Card’ların alması. Böylelikle, dizüstü bilgisayar sistemlerinde Express Card portu da görülecek.
PCI Express’in yanı sıra ilgi çeken diğer bir yenilik de BTX form faktörü ve Instant On/off işlevleri. Balanced Technology Extended olarak adlandırılan BTX, ATX form faktörünün yerini alacak. BTX’in gelmesi ile birlikte ısı, boyut ve gürültü oranı düşürülecek ve performans artırılacak. Fakat BTX anakartın yapısının ATX yapısından çok farklı olduğunu söylemeliyiz. Örneğin giriş ve çıkışlar ile yuvalar farklı konumlandırılmış. Buna ek olarak artan güç ihtiyacını karşılamak için 20 yerine 24 iğneli bir güç bağlantısı kullanılıyor. Bu yeni yapıda ısı sorunu da Thermal Module ile gideriliyor, bileşenler havalandırma kanalları ile soğutuluyor. Bu yüzden de BTX geriye uyumlu olmayacak.
Instant On/Off da sistemlerin açılış sürelerini kısaltan bir teknoloji. Burada amaç, önceden hatalı kapatılmış bile olsa sistemleri veri kaybına uğramadan oldukça hızlı bir şekilde kullanılır hale getirmek.
Masaüstü sistemlerde yaşanacak farklılıklar bu kadar. Benzer değişimlerin dizüstü sistemlerde de görüleceği kesin. Örneğin Centrino’nun halefi olacak platform şimdiden belirlenmiş durumda:
Sonoma, Centrino nun veliahtı: LaGrande ve Vanderpool yolda
Centrino konseptinde kullanılan Banias işlemcisinin yerini Dothan işlemcisi alacak. Önümüzdeki yılın ikinci yarısında gündeme gelmesi beklenen yeni Intel Centrino platformu da Sonoma olarak adlandırılacak.
Bu yeni nesil Pentium M mobil işlemcisi, 90 nanometre teknolojisine sahip olması ve üzerinde 140 milyon transistor barındırması ile ilgi çekiyor. Yaşanan diğer bir değişiklikse bu işlemcinin 2 MB boyutunda 2. seviye önbelleğe sahip olması. Bu da kullanıcıya son derece hızlı bir sistem erişimi sağlıyor. Sonoma platformunun Centrino’dan farklılığı yalnızca işlemciyle sınırlı değil, çünkü Sonoma yeni Pentium M işlemcisiyle birlikte entegre 802.11 a/b/g kablosuz ağ bağlantısını ve Alviso kod adlı bir yonga setini de hayata geçirecek. Alviso yonga seti yeni bir grafik motorunun yanı sıra DDR2 bellek desteğine, Seri ATA gibi yeni nesil depolama teknolojilerine, PCI Express ve NEWCARD gibi endüstri standartlarına sahip olacak ve Intel’in Azurio adını taşıyan yeni ses arabirimini de içerecek. Buna ek olarak masaüstü sistemlerden bildiğimiz Hyper Threading teknolojisinin mobil alana taşınacağına dair de bilgiler var.
Hiç bu kadar çok yenilikle karşı karşıya kalmamıştık. Intel’in yeni masaüstü mimarisi, yeni yonga setleri, DDR2 belleklerin gelişimi, PCI Express’in kullanılmaya başlanması ve yeni kablosuz haberleşme standartlarının geliştirilmesi bunlardan sadece birkaçı. Gün geçmiyor ki yeni bir teknoloji kullanıma sunulmasın. Bilgisayar dünyası artık o denli hızlı gelişiyor ki, artık takip etmek her yiğidin harcı değil. Bu yüzden sizleri yakın gelecekte göreceğimiz teknolojilere şimdiden hazırlamak istedik. Bu yazımızda da bilgisayar bileşenlerinden çevre birimlere kadar birçok alanda gerçekleşmesi beklenen değişiklikleri anlatmaya çalışacağız. Bunun için de ilk olarak bilgisayar dünyasının temel bileşenlerinden başlayacağız.
Yeni bilgisayar konseptlerinde eğlence PC’leri ve dizüstü bilgisayarlar da dahil olmak üzere her türden kişisel bilgisayar için daha büyük bant genişliği ve daha düşük çalışma sıcaklıkları için DDR2 kullanılması öngörülüyor. DDR2 bellek kullanan ilk PC istemci yonga setleri de Grantsdale ve Alderwood. Her iki yonga seti de şu an ülkemizde bulunuyor. Fakat bellekleri bulmak oldukça zor. Bu yüzden olsa gerek, i915 olarak adlandırılan Grantsdale’in bellek modüllerinin seçimi anakart üreticilerine bırakılmış durumda. Grantsdale’in ön plana çıkan diğer bir özelliği Intel Extreme Graphics 3 olarak adlandırılan oldukça güçlü bir grafik yongasına sahip olması. PCI Express arayüzünü destekleyen bu yonganın Dynamic Video Memory teknolojisini (DVMT) etkili kullanabilmesi en büyük artılarından. Bu sayede sistem belleği fazla yük altında bırakılmıyor ve bunun sonuçunda da az bir bellek ile daha etkin bir çalışma ortamına sahip olunabiliyor.
Alderwood entegre bir grafik işlemcisine sahip değil ama buna karşın performans artırıcı teknolojileri ile ilgi çekiyor. Her iki yonganın da ortak özelliği, yüksek kalitede ses özelliği ile benzersiz bir ev sineması deneyimi yaşatmak amacına hizmet eden ve Dolby 7.1 Surround Sound etkisi sağlayan Azalia ses yongasına sahip olmaları. Dolby Pro Logic Iix uyumlu bir kod çözücüye sahip olan bu yeni ses yongası, bu sayede 7.1 surround ses özelliğini destekleyebilecek. Üstelik 7.1 hoparlör sistemi olmadan.
Diğer bir değişiklik ise anakartın üzerinde bulunan işlemci yuvasının 775 pinli olması. Yani işlemcilerde alıştığımız pinler artık anakartlarda yer alıyor. İşlemciler ise pin yerine bağlantı noktalarını kullanıyor.
Söylentilere göre Clackamas Technology (CT) adı altında ortaya çıkan 64 bit genişlemesi yeni nesil Pentium 4 Prescott işlemcilerde de yer alacak. Esasında bu teknoloji günümüzdeki Prescott işlemcilerde zaten var. Fakat bu teknolojinin mevcut işlemcilerde kapalı olduğunu da altını çizerek söylememiz gerekiyor; yarın öbür gün 64 bit destekli Intel masaüstü işlemciler görürseniz şaşırmayın.