Tam bir yıl önceydi, çok iyi hatırlıyorum. Askere gitmeme sayılı günler kalmıştı ve ben de son yazılarımı yazıyordum. Canımdan çok sevdiğim ekip arkadaşlarımı geride bırakacak olmamın verdiği hüzünle bana verilen görevi yerine getirmeye çalışıyordum. 2007 yılının Aralık sayısında payıma düşen en önemli yazı ise Call of Duty: Modern Warfare'dı. Yıllarca Call of Duty ve Call of Duty 2 oynamış, üstelik her Ramazan Ayı'nda sahura kadar süren multiplayer etkinliklerine katılmıştım. Böylesine savaş tutkunu, böylesine oyuna doyamayan bir insandım. Serinin ilk iki oyunundan sonra oynadığım Modern Warfare ise görsel olarak seriyi fazlasıyla ileriye taşırken, içimde bir burukluk yaratıyordu. Çünkü her ne kadar tarih bilgisi çok iyi olmayan biri olsam da İkinci Dünya Savaşı'na hayrandım ve bu savaşı konu almayan bir Call of Duty'ye hazır değildi bünyem. Sonunda serinin en iyi oyununu, ekip arkadaşlarımı, işimi, eşimi (!) ve dostumu geride bırakarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim oldum. Şimdiyse bir yıl aradan sonra yine bir Call of Duty incelemesiyle karşınızdayım. Bu, basit bir tesadüf müdür sizce? Yazı bitsin de bu konuyu düşüneyim biraz.