Birinci Dünya Savaşı, savaşın insanlar üzerindeki yıkıcı ve dehşet verici etkilerini daha önce hiç yaşanmamış bir ölçekte gösterdi. Karşılaştırma için belirtmek gerekirse, savaş alanındaki gelişmeler sebebiyle 1914 yılında savaş alanına çıkan 300 kişilik bir grup, sadece 100 yıl önce Napolyon Savaşları’ndaki 60.000 kişilik bir ordu ile aynı savaş gücüne sahipti. Alev silahları, tanklar ve çeşitli gazları kullanan bombalar, bir anda savaş meydanlarında muazzam bir yıkım gücünün oluşmasına sebep oldu.
Ancak savaş teknolojileri hızla gelişirken, tıbbi teknolojiler aynı hızda gelişmiyordu. Henüz antibiyotikler keşfedilmemişti ve estetik alanı neredeyse yok denilebilecek, tartışılan bir alandı.
Savaşın yarattığı kaosun içerisinde vizyoner bir cerrah, erken modern tıbbın karanlık sokaklarında adım atmaya başladı. Dünya’nın gördüğü ilk devasa savaşın kurbanları üzerinde yaptığı çalışmalarla “modern plastik cerrahinin babası” olarak tanınmaya başladı. Dr. Lindsey Fitzharris’in yeni kitabı “The Facemaker: One Surgeon's Battle to Mend the Disfigured Soldiers of World War I” (Yüz Yapıcı: Bir Cerrahın Birinci Dünya Savaşında Yaralanmış Askerleri İyileştirme Mücadelesi) içerisinde Yeni Zelanda doğumlu İngiliz cerrah Harold Gillies’in gerçek hikayesi anlatılıyor.
Yüzlerin tekrar yapımı 20’inci yüzyıl öncesinde de var olan bir düşünceydi. Örneğin Antik Hint tıbbında tarihin ilk “burun estetiği” olarak tanımlanabilecek denemeler görülüyordu ve Amerika Sivil Savaşı sonrasında birkaç düzine asker ilkel kulak ve burun tekrar yapımlarına kavuştu.
Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın daha önce karşılaşılmamış ölçeği, bu riskli cerrahi için ihtiyacın ve talebin çok daha fazla artmasına sebep oldu. Savaşın ardından, sadece Fransa, Britanya ve Almanya’dan 280.000’den fazla asker çeşitli seviyelerde yüz estetiğine ihtiyaç duyuyordu. Birinci Dünya Savaşı’ndan dönen çoğu gazinin aksine hasarlı yüzlere sahip olan asker saygı ve hayranlıkla karşılanmıyor, genellikle dışlanıyor, izole ediliyor ve ayrımcılıkla karşılaşıyordu. Fitzharris, bu tutumun günümüzde de büyük ölçüde devam ettiğini söylüyor.
19’uncu yüzyıldan sonra tıp alanında bazı büyük atılımlar yapılmış olsa da, penisilinin olmadığı bu dönemde Gillies’in ameliyatlarının her biri muazzam bir tehlike içeriyordu. Her ameliyat hastaların özel ihtiyaçlarına bağlı olarak özel tasarlanıyordu ve bazı hastalar, yıllar ve hatta on yıllar süren operasyonlar geçiriyordu.
Gillies, bir asker için kaburgalarından bir burun oluşturmuş, omzundaki dokuları yetiştirerek yeni bir kıkırdak geliştirmiş ve sonrasında bunları yüzüne eklemiş olabilir. Sık kullanılan bir başka teknik, deriyi derin bir şekilde keserek bir yaranın yakınında, halen kan damarlarına bağlı olan büyük bir doku parçası oluşturarak, bu doku parçasını yüzün üzerine örtmekti. Yeni yara dikildikten sonra, vücudun başka bir yerinden alınan kıkırdak burun kemiğini oluşturmak için kullanılıyordu. Bu doku parçası, zaman içerisinde yüz ile birleşerek iyileşiyordu.
Bu operasyon günümüzde ve kağıt üzerinde çok zor değilmiş gibi gözükebilir ancak Birinci Dünya Savaşı döneminden bahsettiğimiz unutulmamalı. Anestezi, 1846 yılında eterin bulunmasından beri gelişmemişti. Yani, kullanılan anestezi yöntemi temel olarak hastanın yüzünü örten kloroform emdirilmiş bir bezden ve çok ilkel bir maskeden oluşuyordu. Cerrahi operasyonun yapıldığı bölgenin de yüz olması, bu sistemin kullanımını daha da zorlaştırıyordu. Hatta kitapta belirtilene göre, bu cerrahi operasyonlardan biri sırasında hastanın yüzüne eğilen Gillies’in de eteri kokladığı ve uykusunun geldiği bir olay yaşanmıştı...
Kökleri tarih ve tıbba dayanan The Facemaker kitabı, hem Gillies'in hem de kurtardığı birçok adamın kişisel hikayelerinden yola çıkıyor. Hırslı bir cerrahın soğuk imajından çok uzak olan Gillies, birçok hastasıyla uzun süre devam eden derin ilişkiler geliştiren, bazıları ameliyatlarından sonraki yıllarda onunla çalışmaya devam eden cana yakın bir insandı.
Gillies'in çalışmaları 1. Dünya Savaşı'ndan sonra durmadı ve becerilerini İkinci Dünya Savaşı kurbanlarına uygulamaya devam etti. Bu süre zarfında, yaralı pilotların genital rekonstrüksiyonuna da girmeye başladı.