Geçtiğimiz yaz bir grup araştırmacı, beyaz flaş ışıkları ve elektronik müzik kullanarak insanların halüsinasyonlar görmesini sağlamak için tasarlanmış büyük, laboratuvar benzeri bir alan olan Dreamachine (Hayal Makinesi) adını verdikleri şeyi geliştirdi. Sussex Üniversitesi ile yürütülen ortak çalışma sonucunda tasarlanan makine, 30 kişinin girebileceği, uzanabileceği ve gözlerini kapatarak yaklaşık 30 dakika süren bir sekansın başlayacağı bir alana sahipti.
Tüm deneyim oldukça benzersizdi ve genellikle içeri giren insanlarda halüsinasyon deneyimlerine neden oluyordu. Katılımcıların, Dreamachine seansından sonra deneyimlerini anlatmaları istendi. Birçoğu bu deneyimi güçlü veya sihirli olduğu kadar canlı veya sürekli değişen olarak tanımladı.
Sussex Üniversitesi sinirbilimcisi Anil Seth, Wired ile yaptığı görüşmede “Perdenin diğer tarafından çıktıklarında ve bu deneyimi yeni yaşadıklarında katılımcıların tepkisini görmek çok nadir ve büyülü bir şeydi” dedi. Seth, Dreamachine üzerinde çalışan isimlerden biriydi.
Araştırmacılar, tüm deneyimin amaçlarından birinin, stroboskopik ışığın beyin üzerindeki etkilerini belirlemeye çalışmak olduğunu söylüyor. Bu ışıkların beyin üzerindeki etkisi halen büyük oranda yanlış anlaşılmış durumda. Ayrıca araştırmacılar, bunun, Dreamachine’in neden olduğu görsel deneyimin nöral temelini anlamanın anahtarı olabileceğini düşünüyor.
Dahası, içsel algısal çeşitliliğin daha iyi bir haritasının oluşturulabileceği umuluyor. Seth ve ekibi, insanların bu farklı ses, renk, zaman ve beklenti boyutlarına ne kadar farklı tepki verdiğini ölçmeyi amaçlayan Algı Sayımı adlı bir proje üzerinde çalışıyor. Dreamachine’in bir gün yeni ruh sağlığı terapisi biçimlerine öncülük etmesi mümkün olabilir.
Yine de, araştırmacıların öncelikle bu teknolojinin sunduğu potansiyel hakkında daha fazla bilgi edinmeyi amaçlıyor olmasından dolayı, bu tür bir tedavinin etkinliğinin kapsamı henüz belirlenmiş değil.