Eski zamanlarda insanların hayvanlar hakkında bazı ilginç teorileri varken, bunları test etmeyi engelleyecek etik kurallar bulunmuyordu. Örneğin Yaşlı Pliny (Gaius Plinies Secundus – Pliny the elder) kendi hazırladığı Naturalis Historia (Doğal Tarih) ansiklopedisinde, zamanın hayvanlar ve bitkiler hakkında bilinen "doğrularının" çoğunu toplamıştı. Bu "doğrular" arasında bütün arı kovanlarının adet kanaması ile temas durumunda ölecekleri ve fillerle gergedanların ölümcül düşmanlar oldukları da bulunuyordu. Bu arada bahsettiğimiz zamanın, Milattan Sonra 50 yılı civarı olduğunu da belirtmekte yarar var. Ancak bu inanışlar, garip bir biçimde yüz yıllarca sürdü.
Filler ve Gergedanlar Düşman mı?
16. yüzyılın sonlarında Portekiz kralı Dom Manuel I, Yaşlı Pliny'nin filler ve gergedanlar hakkındaki fikrinin kesinlikle doğru olduğun düşünüyordu. Hatta bir gergedanı fillerinden biriyle savaşması için özel olarak besledi. Heyecanla beklenen bu "büyük düşmanların kapışmasında" ne oldu dersiniz? Fil, basit bir şekilde arkasını döndü ve kaçtı...
Londra Kulesi'nin Garip İnanışları
Hayvanlar hakkındaki en garip inançların bir kısmı da Londra Kulesi'nde (Londra Kalesi – Tower of London) şekillendi. Kral John'un yönetimi sırasında İngilizler, bu ünlü hapishane ve işkence yerini bir hayvanat bahçesi olarak yeniden düzenlemeye başladılar. Burada, kraliyetin ve çalışanların hayvanlara nasıl davranmaları gerektiği konusundaki bilgisizlikleri oldukça "etkileyiciydi."
Kutup Ayısına Verilen Yüzme İzni
1252 yılında Norveç Kralı Haakon tarafından verilen bir hediye olan kutup ayısıyla, Henry III ne yapacağını bilmiyordu. Ayı, çoğunlukla zincirlenmiş ve bir ağızlık takılı olarak kulede tutulsa da, bazen Thames nehrinde yüzmesine izin veriliyordu.
Ancak hayvanat bahçesi çalışanlarının doğru bir şeyi yapmaya yaklaştıklarını düşünmeden önce belirtmek lazım ki, bu yüzme izni kararı muhtemelen bir masraf azaltma çabasıydı. Zira bu ayının yüzebildiğini kimse bilmiyordu. Genel kanı, ayıların yüzemediği yönündeydi. Tahmin edebileceğiniz gibi bir kutup ayısı beslemek oldukça masraflıydı.
Her ne kadar kutup ayısı muhtemelen bir hediye olarak verilmiş olsa da, eski dönemlerde büyük hayvanların rakipleri finansal olarak zora sokmak – hatta iflas ettirmek – için verildikleri de görülüyor. Örneğin 16. ve 19. yüzyıllar arasında Güneydoğu Asya'da krallar, sevmedikleri soylulara beyaz fil hediye ediyorlardı. Bu hayvanlar çok fazla bakım istemelerinin yanı sıra çalıştırılamıyorlardı. Hediyeyi alan kişi, krala hakaret olacağından dolayı bu hediyeyi bir başkasına aktaramıyor veya hediyeden "kurtulamıyordu". Bu yüzden de istemedikleri ve zorla bakabildikleri bir fil ile ilgilenmek zorunda kalıyorlardı.
Et Yiyen ve Şarap İçen Fil
1623 yılında Kral James I'e İspanya Kralı tarafından bir fil hediye edildi. Yine bu hediyenin, o zamanlar kraliyet ailesinin bakmakta olduğu hayvanlar düşünüldüğünde muhtemelen bir gerçek iyilik örneği olarak verildiği tahmin edilebilir. Ancak kraliyet, fillerle nasıl ilgileneceğini bilmiyordu ve İspanya Kralı tarafından birkaç basit (ve anlamsız) beslenme gereksinimi dışında hiçbir talimat verilmemişti.
Bunun sonucunda da otçul olan fil, çeşitli değerli biftek parçaları ve litrelerce pahalı kırmızı şarapla beslendi. İspanya Kralı James'e kış aylarında filin sadece şarap içebildiğini söylemişti ve bu da tartışılmadan doğru olarak kabul edilmişti. Yüzyıllar boyunca kuledeki fillere şarap verilmeye devam edildi ve vahşi doğada fillerin kendi şaraplarını nasıl bulduklarını sorgulayan birileri olduysa da, bunu seslendirmediği tahmin edilebilir.
Bakireleri Hisseden Aslanlar
Bilinmeyen bir sebepten dolayı aslanların yakınlardaki bir kadının bakire olup olmadığını hissedebildiklerini ve huzursuzlandıklarını düşünüyorlardı. Derin bir şekilde dindar ve neredeyse kadın düşmanı olduğu söylenebilecek bu eski toplumda da bunun pek iyi bir durum olmadığı kesin, özellikle de aslanların hemen her zaman köpek havlamaları ile huzursuz oldukları düşünülürse.
Metal Yiyen Devekuşları
Yine bir sebepten ötürü, devekuşlarının metal yiyebildikleri düşünülüyordu. Bu hayvanların oldukça sağlam olduklarını ve yakın akrabaları olan emuların Avusturalya ordusuna karşı mücadelelerden galip çıkabildiklerini biliyoruz ancak bu canlıların Terminatör seviyesinde olmadıkları da kesin. Kuledeki fillere biftek verilirken, devekuşları ise çivi ile besleniyordu. Neyse ki (ve ne yazık ki), tahmin edebileceğiniz gibi bu beslenme alışkanlığı ile uzun bir süre mücadele etmek zorunda kalmadılar.