Antik Yunan ve Roma heykellerinin bilinmeyen özelliği: Sadece göze hitap etmiyorlarmış

Antik Yunan ve Roma heykelleri, yalnızca görsel birer sanat eseri değillermiş: Yeni araştırmalar, bu etkileyici sanat eserlerinin daha önce bilmediğimiz bir yanını ortaya koydu.

Antik heykellerin bilinmeyen özelliği: Sadece göze hitap etmiyorlarmış

Günümüzde müzelerde sergilenen Antik Yunan ve Roma heykelleri, aslında orijinal halleriyle çok farklıydı. Bugün beyaz mermerin sade şıklığıyla gördüğümüz bu eserler, binlerce yıl önce oldukça renkli, dikkat çekici ve duyulara hitap eden detaylarla süsleniyordu. Parlak renklerle boyanan heykeller, bazen mücevherler ve giysilerle tamamlanıyordu. Yeni araştırmalar ise, bu antik heykellerin parfümlenmiş de olabileceğini de öne sürüyor.

Kopenhag’daki Ny Carlsberg Glyptotek’te arkeolog ve antik sanat küratörü olan Cecilie Brøns, Antik Yunan ve Roma dönemine ait çeşitli yazılı metinleri analiz ederek bu teoriyi ortaya koyuyor. Oxford Journal of Archaeology’de yayınlanan 3 Mart tarihli çalışmasında Brøns, kokuların heykellere eklenerek onları yalnızca görsel bir sanat eseri olmaktan çıkarıp çok boyutlu bir deneyim haline getirdiğini iddia ediyor. Brøns, antik heykellere dair modern algının “şekil ve biçim odaklı” olduğunu, ancak bu eserlerin ilk hallerinde kokulu olabileceği gerçeğinin göz ardı edildiğini belirtiyor.

Parfümler hakkındaki kanıtlar

Brøns, antik parfümlerin izlerinin fiziksel olarak kaybolmuş olmasına rağmen, bu konudaki ipuçlarını yazılı metinlerde buluyor. Örneğin, Romalı yazar Cicero’nun, Segesta şehrindeki bir Artemis heykelinin “değerli merhemlerle meshedildiğini, çelenklerle süslendiğini ve tütsü ile eşlik edildiğini” yazdığı biliniyor. Yunan şair Kallimachos, Mısır Kraliçesi II. Berenice’nin heykelini “güzel parfümlerle ıslanmış” olarak tanımlıyor. Ayrıca, Yunan filozof Proklos, kutsal türbelerdeki heykellerin üzerine parfümler döküldüğünü belirtiyor.

Yunan adası Delos’ta bulunan antik yazıtlar, tapınak heykellerinin süslenmesi için kullanılan malzemelerin maliyetlerini detaylandırıyor. Sünger, keten, balmumu ve gül parfümü gibi malzemelerin listelenmesi, heykellerin sadece görsel değil aynı zamanda kokusal bir çekiciliğe sahip olduğunu gösteriyor. Brøns, parfümlerin genellikle bitkisel veya hayvansal yağlarla karıştırılarak krem formunda uygulanmış olabileceğini öne sürüyor.

Ancak, bu yazıtlar, kosmesis adı verilen süsleme işleminin tam olarak nasıl uygulandığını detaylandırmıyor. Sadece belirli heykellere mi yoksa tüm tapınak heykellerine mi uygulandığı ya da heykellerin tamamına mı yoksa yalnızca belirli bölümlerine mi uygulandığı gibi sorular hala cevapsız.

Parfümler dışında, çiçekli süslemelerin de heykellere eklenmesi, bu eserlerin koku ve estetik yönünü daha da zenginleştirmiş olabilir. Antik çiçek süslemelerine dair kanıtlar, hem yazılı kaynaklar hem de arkeolojik bulgularla doğrulanıyor. Taze çiçeklerin kokularıyla birleşen bu süslemeler, antik heykellerin izleyicilere duyusal bir şölen sunduğunu gösteriyor.

Sonuç olarak, Antik Yunan ve Roma heykelleri yalnızca gözle görülen sanat eserleri değil, aynı zamanda diğer duyulara da hitap eden çok boyutlu birer deneyim aracıydı. Cecilie Brøns’un çalışması, modern algının kısıtlamalarını aşarak bu eserlerin kokusal ve dokunsal boyutlarını yeniden keşfetmeye olanak tanıyor.