Yıllarca inandığımız, 10 astronomi yanılgısı!
İnsan oğlunun yıllar boyunca doğru sandığı ama gerçekle hiç ilgisi olmayan, 10 büyük yanlış!

1
10
Güneş sistemimizde bulunduğuna inanılırken, tartışmalar içerisinde rafa kaldırılan ilk gezegen Plüton değildi. 1846 yılında, Urbain Le Verrier isimli Fransız matematikçi, Neptün gezegeninin varlığını doğru olarak hesaplamıştı.
Bu başarısını yenilemeyi deneyen matematikçi, 1859 yılında, hesaplamalarına dayanarak Güneş ve Merkür arasında bir gezegen daha bulunması gerektiğini ortaya attı. Bunun sebebiyse, Merkür'ün Güneş etrafında tamamladığı her dönüşte, yörüngesinde gözlemlenen değişimdi. Le Verrier'e göre bu durumun tek açıklaması, Güneş ve Merkür arasında, Vulcan adını verdiği bir gezegenin daha bulunuyor olmasıydı.
Bu iddianın ardından astronomlar, Vulcan gezegenini görsel olarak tespit etmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Merkür yörüngesindeki bu değişimin nedeniyse yaklaşık yüz yıl sonra Einstein'ın Genel görelilik kuramıyla açıklanabildi. :Buna göre Güneş, sahip olduğu muazzam kütlesiyle aslında uzayı eğmişti ve bu da Merkür'ün yörüngesindeki garipliğe sebep oluyordu.

2
10
1766 yılında, Profesör Johann Titius, güneş sistemimizde o gün için bilinen 6 gezegenin arasında bulunan ve gezegenlerin konumlarını belirleyen bir ilişkiyi keşfettiğine inanıyordu. Bu ilişki, 1768 yılında, Johann Elert Bode tarafından matematik formülü haline getirilerek yayınlandı.
Zamanın astronomları, Bode yasasının doğruluğunu hesaplamaya çalıştı ve sonuç olarak hiç birisi yasanın doğruluğunu kanıtlayamadı ancak bu amaçla yürütülen araştırmalarda, güneş sistemindeki birçok göktaşı keşfedildi.
Ortaya atıldığı dönem için, doğruluğu kanıtlamasa da çürütlemeyen bu tez, 1846 yılında Urbain Le Verrier tarafından Neptün'ün keşfedilmesiyle geçersiz kalmıştır.

3
10
Astronomların, evren anlayışımızın gelişmesiyle çürütülen bir başka inanışı da Sabit Durum Teorisiydi. 1948 yılında; Hermann Bondi, Thomas Gold ve Fred Hoyle isimli astronomlar, evrenin her zaman var olduğunu ve her zaman şu anki haliyle bulunduğunu varsayan, Sabit Durum Teorisini ortaya attılar.
Bu teoriye göre, evrenin ve zamanın başlangıcı sayılan Büyük Patlama (Big Bang) hiçbir zaman gerçekleşmemişti ve evren başlangıcı ve sonu bulunmayan bir yerdi. Evrenin genişlediğine ilişkin gözlemlerin yapıldığı bir dönemde ortaya atılan Sabit Durum Teorisi, kısa zamanda önemli destek görmeyi başardı.
Toeriye destek veren üç bilim insanına göre, evrende sürekli olarak yeni maddeler üretiliyor ve boş alanları doldurarak evrenin genişlemesini sağlıyordu. Fred Hoyle bu durumu, durağan şekilde bulunan, zamanla yeni sular eklenerek genişleyen, ancak var olan bölümleri hiç değişmeyen bir nehre benzetiyordu.
Teorinin bilim insanları arasında yaşattığı tartışma basit bir sorudan kaynaklanıyordu: Evren her zaman var mıydı, yoksa belli bir başlangıç anı mı vardı? 1960 yılında bu tartışmalar bir son buldu ve bilim dünyası, Sabit Evren teorisine verdiği desteği çekti.
Bu gelişmede en etkili olan şeyse, Arno Penzias ve Robert Wilson'ın, Büyük Patlama (Big Bang) kaynaklı olduğu düşünülen mikrodalga fon ışınımını keşfetmesiydi.

4
10
Uzayın bilinmezliklerini keşfederken, bilim insanlarının ilk tahminleri genellikle hatalı olur. Antik dönemlerdeki gökbilimciler kuyrukluyıldızları gözlemlediklerinde, bu keşiflerine bir anlam vermeye çalıştılar. Bu gözlemlerine getirdikleri yorumsa, kuyrukluyıldızların birer ateş topu olduğuydu.
Antik Yunan filozofu Aristotoles'e göre birer gaz topu olan bu cisimler, Dünya atmosferine girdiğinde tutuşuyorlardı ve geçtiği yerde iz bırakarak ilerleyen ateş toplarına dönüşüyorlardı. Aristotoles'in bu görüşü, 1577 yılına dek fazla sorgulanmaksızın kabul edilmişti.
Tam bu tarihte, Tycho Brahe adındaki Danimarka'lı astronom, defalarca yaptığı gözlemler ve hesaplamalarla, kuyrukluyıldızların Ay'ın da ötesinde bulunduklarını ortaya çıkardı. Bu keşif, insanlığı bugünkü kuyrukluyıldız anlayışına götürdü ve kuyrukluyıldızların, buz ile diğer katı maddelerden oluşan ve güneş etrafındaki yörüngede hareket eden cisimler olduğu keşfedildi.