"Yürüyen ceset sendromu" nedir; neden olur, belirtileri nelerdir?

Yürüyen Ceset Sendromu olarak da bilinen Cotard Sanrıları tam olarak nedir? Yürüyen Ceset Sendromu neden ortaya çıkar; belirtileri nelerdir?

Cotard Sanrıları olarak da bilinen Yürüyen Ceset Sendromu, etkilenen kişilerin kendilerini ölü veya ölüyormuş gibi hissettikleri nadir bir nöropsikiyatrik durum olarak tanımlanıyor. Halen hayattayken böyle bir ruh halini hissetmenin ideal olmadığı kesin.

Yürüyen Ceset Sendromu nedir?

Yürüyen Ceset Sendromu olarak bilinen bu ilginç rahatsızlık, bir kişiyi ölü olduğuna veya yaşayan bir kişinin organları veya kan gibi belirli özelliklerinden yoksun olduğuna inandıran sanrıları içerir. Bir kişinin zihinsel durumu üzerinde derin bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, beyin taramalarının aşırı derecede anormal olabildiği bulunmuştur.

Yürüyen Ceset Sendromu ilk olarak 1882'de Dr. Jules Cotard tarafından tanımlandı ve diğer adı olan Cotard Sanrıları buradan geliyor. Cotard, bu durumu, bir kişinin organlarının veya vücut parçalarının eksik olduğuna, artık kanlarının veya ruhlarının olmadığına veya tamamen öldüklerine inanmasına neden olan çeşitli sanrılardan herhangi biri olarak nitelendiriyordu.

Bunun, özellikle modern çağda son derece nadir görülen bir durum olduğu düşünülüyor, ancak en yaygın olarak önceden var olan ve şiddetli depresyonu bulunan hastalar arasında görülüyor. Raporların çoğu, kendilerinin “ölü” olduklarını bildiren kişilerin yer aldığı tekil vaka incelemeleri olarak karşımıza çıkıyor.

Bu durumun bilinen örnekleri arasında 1880 yılında “Mademoiselle X” olarak adlandırılan 43 yaşında bir kadın, 1996 yılında öldüğüne ve Güney Afrika’nın cehennem olduğuna inanan İskoçyalı bir adam ve 2013 yılında New Scientist’te “röportaj yapılan ilk ölü adam” olarak adlandırılan Helen Graham bulunuyor.

Yürüyen Ceset Sendromu nedenleri

Yürüyen Ceset Sendromunun kesin nedeni bilinmiyor olsa da, insanların yakın arkadaşları veya akrabaları tanımlayamadığı Capgras Sendromu ile bazı nörolojik özellikleri paylaşabileceği düşünülüyor. Her iki durum da, derealizasyon duygularını tetikleyebilen görsel uyaranlara yanıt olarak duygusal geri bildirim kaybı etrafında toplanıyor.

Hastalık veya yaralanmanın, beynin bu duygusal geri bildirimle ilgili bölgelerine zarar vererek, ölü hissetme durumuna kadar kötüleşebilecek ayrışma duygularına yol açması olası. Ancak, çok farklı semptomlar, olası tetikleyiciler ve tedavi sonuçları bildirilen çok az sayıda tarihsel vaka çalışması olmasından dolayı, bu nadir ve olağandışı durum hakkında herhangi bir kesin sonuca varmak şu anda pek mümkün değil.

Sonraki Haber

Forum