Mobil cihaz egemenliğine hazırlanın!
Mobil cihazlar, bilgisayar egemenliğine son vermeye hazırlanıyor. İşte mobil cihazların yükselişi...
Önümüzdeki iki yıl içinde dikkat çekici bir gelişme olacak ve dünyadaki akıllı telefon sayısı, kişisel bilgisayar sayısını aşacak. Tahminlere göre, 2013 yılında dünya üzerinde 1,7 milyar kişisel bilgisayara karşın, 1,82 milyar adet akıllı telefon kullanılıyor olacak ve üstelik bu rakama tabletler dâhil değil.
Apple, 2010 yılında 14,8 milyon adet iPad satmıştı. 2015 yılındaysa, sadece ABD'de 82 milyon kişinin tablet sahibi olacağı tahmin ediliyor. Tabletler ve akıllı telefonlar, çok kısa bir süre içerisinde büyük gelişim gösterdiler ve bugün, çift çekirdekli, GHz seviyesindeki işlemcilere ve yüksek çözünürlüklü ekranlara kavuştular. Son yıllardaki artan başarılarını da büyük ölçüde bu gelişime borçlular.
Zira mobil cihazlar, en az kişisel bilgisayarlar kadar uzun bir geçmişe sahipler. İlk taşınabilir bilgisayar, 1981 yılında satışa sunulan Osborne 1'dı. İlk cep bilgisayarı ise 1984 yılında çıkan Psion Organiser oldu. Ancak tüm bu cihazlar oldukça hantal ve çoklu ortam becerilerinden yoksundu.
Teknolojinin yeterince gelişip boyutların küçülmesiyle birlikte, cebimize, küçük bir bataryadan çalışabilen GHz seviyesindeki işlemcileri ve üç boyutlu grafikleri sığdırır hale geldik. Artık en mütevazı akıllı telefonda bile 1 GHz işlemci görebiliyoruz ve artık mobil cihazların, kişisel bilgisayarlara üstün gelebileceği bir dönemden bahsedebiliyoruz.
Mobil cihaz ve PC farkı...
Bir mobil cihaz ortaya çıkarmak, masaüstü bilgisayar ortaya çıkarmaktan çok daha farklıdır. Masaüstü bilgisayar üreticileri, hemen hemen istedikleri tüm özellikleri ürünlerine yansıtabilirler. En hızlı çok çekirdekli işlemci ve ekran kartının yanı sıra, istedikleri kadar bellek ve sabit disk ekleyebilme özgürlüğüne sahiplerdir.
Mobil cihazlarda ise küçük değişiklikler büyük farklar yaratır. Daha büyük, daha parlak bir ekrana sahip akıllı telefon cazip görünebilir, fakat bu tercih aynı zamanda değerli batarya ömrünün ciddi şekilde düşmesine sebep olacaktır. Mobil cihazlarda, geçtiğimiz birkaç yıla dek GHz seviyesindeki işlemciler göremememizin sebeplerinden biri de buydu.
Batarya ömrünün yanı sıra, boyutlar da mobil cihazlar için hayati etkenlerdendir. Zira bir mobil cihaz için taşınabilirlik en önemli kriterdir ve hem batarya ömrü, hem de boyutlar taşınabilirliği etkileyen unsurlardandır.
Küçük bir alanda, sayısız özellik (sensörler, Wi-Fi ve 3G yongaları, işlemci, bellek, bağlantı yuvaları vs.) barındıran akıllı telefonlar için, taşınabilirliği üst seviyede tutmak önemli bir sorundur ve düşük güç tüketimli sayısız bileşeni, küçük bir alana sığdırmak gerekir. İşte tam da bu noktada, gelişen teknolojileriyle birlikte mobil işlemciler yardımımıza yetişmiştir.
Her şey tek yongada...
Tipik bir mobil işlemci, bir mobil cihazı oluşturmak için ihtiyaç duyulan tüm temel işlevleri sağlar. Asus Eee Pad Memo'da kullanılacak olan Snapdragon mobil işlemcisi, 1,2 GHz hızında çalışan iki çekirdeğe, 1080p video oynatma ve 3D desteği sunan grafik birimine, entegre GPS'e, kablosuz internete (Wi-Fi ve mobil) ve ayrıca ses desteğine sahiptir.
Benzeri özellikleri sağlayan Qualcomm'un mobil işlemcisiyse, farklı bir mimariye, ARM'nin Cortex A8 mimarisine dayalıdır. Aynı mimariye sahip çekirdekler, Apple'ın A4 işlemcisinde de kullanılmaktadır. Nvidia'nın Tegra 2'siyse, Cortex çekirdeklerinin en günceli olan ARM Cortex A9 çekirdeğine sahiptir.
Masaüstü işlemcilerde şirketler, geliştirdikleri çekirdekleri kendi işlemcilerinde kullanırlarken, mobil işlemcilerde işler daha farklı yürümekte. ARM, tasarladığı teknolojiyi lisanslamakta ve lisans sahipleri, teknolojiyi kendi ihtiyaçlarına adapte ederek, farklı mobil işlemciler ortaya çıkarmaktadır.
Örnek vermek gerekirse; Apple, ARM'nin A8 mimarisini alıp, Samsung ile birlikte çalışarak ihtiyaçlarına göre geliştirdi ve kendi yongalarını üretti. Ortaya çıkan sonuç Apple A4 ve Samsung Hummingbird isimli mobil işlemciler oldu ve her iki şirket de, geçtiğimiz dönemin başarılı mobil cihazlarında aynı işlemciye yer verdi.
Mobil işlemcilerdeki bu esneklik, hızlı bir gelişimin de önünü açtı. Bu gelişimle birlikte, tüm bir sistemi tek bir yongaya sığdıran bu küçük devler, kişisel bilgisayarların tahtını sarsacak güce kavuştular.
Her işe bir akıllı telefon yeter...
Küçük uygulamalar sayesinde, mobil cihazları birçok farklı amaçla kullanmak mümkün hale geldi. Örneğin bir iPod Touch'ı veya bir Android telefonu, bir dijital kamera, GPS takip cihazı veya el konsolu olarak kullanabilirsiniz.
Akıllı telefonlar, küçük uygulamalar sayesinde birçok cihazın yerine geçebilirler. Elbette bir dijital fotoğraf makinesi kalitesinde resimler veya bir video kamera kalitesinde videolar elde edemezsiniz ancak taşınabilirliği ve akıllı telefonunuzun hemen her an yanınızda bulunması, onu birçok cihazın yerine tercih edilebilir hale getirir.
Tüm bunların yanında, yakın alan iletişimi (NFC) sayesinde, artık akıllı telefonlar birer cüzdan yerine de geçebiliyor. Böylece gazetenizden, otobüs biletinize kadar birçok ödemenizi akıllı telefonunuzla yapabiliyorsunuz.
Üstelik, yakın alan iletişimi teknolojisi bununla da sınırlı kalmayabilir. Çok da uzak olmayacak bir gelecekte, bu teknoloji anahtarlarımızın ve kimlik kartlarımızın da yerini alabilir. Böylece evimizi ve aracımızı akıllı telefonumuzla açabilir, kimlikten pasaporta kadar tüm belgelerimizi akıllı telefonumuzda taşıyabiliriz. Kısacası yakın gelecekte, evden çıkarken yanınıza almanız gereken tek şey, akıllı telefonunuz olabilir.
Telefonunuzu kaybetmeniz durumundaysa, gerekli uygulamalarda faydalanarak tüm bilgilerinizi uzaktan silebilir ve yeni bir telefona aktararak, hayatınıza devam edebilirsiniz.
Akıllı telefon netbooka karşı...
Motorola tüm dünyaya şu soruyu soruyor: Mobil işlemciler 1 GHz sınırını aştığına ve akıllı telefonların yetenekleri netbooklarla ve giriş seviyesi laptoplarla yarışır hale geldiğine göre, gerçekten bir taşınabilir bilgisayara ihtiyacımız var mı?
Motorola'nın bu soruya cevabı ise hazır: Motorola Atrix. Atrix oldukça basit bir mantığa dayanıyor. Akıllı telefonunuzu Lapdock'a bağlıyorsunuz ve telefonunuz bir anda, ekranı, klavyesi ve işletim sistemiyle, eksiksiz bir taşınabilir bilgisayara dönüşüyor.
Aslında bu fikir o kadar yeni değil. 2008 yılında piyasaya sürülen Palm Foleo da aynı mantığa dayanan bir üründü. Bugün değişen şeyse, akıllı telefonların yeterli sistem gücüne erişmesi oldu. Öyle ki, bugün satın alacağınız bir netbook'un sistem özellikleri, muhtemelen akıllı telefonunuzdan üstün olmayacaktır.
Üstelik, bu konsepti destekleyen tek şirket Motorola değil. Asus Eee Pad isimli tableti de, opsiyonel dock birimine bağlandığında, bir netbooka dönüştürülebiliyor. Bu birim sayesinde tabletiniz, 10.1 inç ekrana ve 16 saat batarya ömrüne sahip bir Android netbooka dönüşüyor.
Asus'un bir diğer ürünü de Eee Pad Slider. Bu üründe farklı bir yaklaşım deneyen Asus, Eee Pad Slider'ında, kayarak açılabilen gizli bir klavyeye yer vermiş. Böylece yazı yazmanız gerektiğinde, klavyeyi açarak, tabletinizi bir netbooka dönüştürebiliyorsunuz.
Hem Atrix hem de Eee Pad'ler netbook formuna getirildiklerinde kendi sistem kaynaklarını kullanıyorlar. Yani bu ürünlerden birini kullanmaya karar verdiğinizde, 64 GB modellere sahip olsanız dahi, disk alanınızın oldukça kısıtlı kalacağınızı aklınızdan çıkarmamakta fayda var.
Bulut çözümü...
Birçok mobil cihaz, sabit disk ihtiyacını katı halli disklerle karşılıyor. Katlı halli diskler, mekanik sabit disklerle kıyaslandığında birçok avantaja sahip olabilir ancak maliyetlerinden dolayı, mobil cihazlarda düşük kapasiteli katı halli diskler tercih ediliyor.
Bu sebeple, mobil cihazlardaki disk alanı gereksinimini karşılamak için, taşınabilirliği yüksek bir çözüme ihtiyacımız oluyor. Bu noktada en iyi çözüm olarak karşımıza, bulut teknolojisi çıkıyor. Bu sayede disk alanı ihtiyacını, dosyalarınızı uzak sunucularda saklayarak giderebiliyor, akış videoları sayesinde de medya depolama ihtiyacını ortadan kaldırabiliyorsunuz.
Çözüm çok basit görünse de, elbette uygulanması konusunda bazı sıkıntılar ortaya çıkıyor. En önemli sıkıntı, mobil internet erişim paketlerinin, birkaç GB'la ifade edilen, oldukça düşük kotalara sahip olması oluyor.
Bu kısıtlama sebebiyle, mobil cihazlardaki bulut depolama çözümlerini, ancak küçük boyutlu dosyalar ve belgelerle sınırlı kalarak kullanmak mümkün oluyor. Ancak mobil cihazların esnek erişim imkanı sayesinde, evinizde veya herhangi Wi-Fi erişim noktasında, sınırsız genişbant internetin keyfini sürebilirsiniz.
Mobil cihazların geleceği...
Mobil cihazların yükselişinde, teknolojinin elbette önemli bir payı var ancak asıl etkileyici olan, mobil cihazları satın alan insanlar oluyor. Dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu, halen internetten uzak bir hayata sahip bulunuyor ancak mobil cihazlar sayesinde bu sayı günden güne düşüyor ve daha çok insan, internetle iç içe bir hayata adım atıyor.
Ericsson'un Ocak ayında yayınladığı tahminlere göre, dünya çapındaki internet kullanıcısı sayısı, bu yılın sonunda 1 milyar kişiye ulaşacak. 2015 sonunda ise, bu sayının büyük bir artış göstererek 3,8 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Kullanıcı sayısında beklenen bu ciddi artışın en temel kaynağı ise akıllı telefonlar.
Akıllı telefon fiyatları günden güne düşüyor ve operatör kampanyalarıyla birlikte, hızla klasik cep telefonlarının yerine geçiyorlar. Mobil internetin de gelişmesiyle birlikte, önümüzdeki birkaç yıl içinde, cep telefonlarının önemli bir kısmının yerini akıllı telefonlar almış olacak.
Düşen fiyatların ve cazip kampanyaların etkisiyle birlikte, gelişmiş ülkelerdeki akıllı telefon satışları, klasik cep telefonu satışlarını aştı. Önümüzdeki yıllarda bu artışın hızlanarak devam etmesi ve akıllı telefon pazarının gelişmekte olan ülkeleri de içine alarak genişlemesi bekleniyor.
Böylece, Bill Gates'in yıllar önce kurduğu her evde bilgisayar hayali, yakında herkesin cebinde internet erişimli bilgisayarlara sahip olmasıyla gerçekleşecek gibi görünüyor.