Hava Kirliliğinin Yan Etkisi: Bizi "Aptal" Yapabilir
Yeni bir araştırmaya göre hava kirliliği, insanların düşünme yeteneğini azaltabiliyor. Üstelik böyle giderse, 80 yıl sonra durum çok da parlak olmayacak.
Görünene göre gezegenimizin fosil yakıt bağımlılığı sadece bir
iklim krizine yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda
düşünebilme yeteneğimize zarar verme potansiyelini
taşıyor.
Yeni bir araştırma, hem kapalı, hem de açık ortamlardaki karbon dioksit yoğunluklarının, bu yüz yılın sonuna kadar insan algısını sınırlayabileceğini öneriyor. Tabii ki bu korkunç kader, başarılı bir şekilde karbon emisyonundan kurtulursak kaçınılabilecek bir durum. Ancak ironik bir şekilde, iklim değişiminin bu gizli etkisi, problemin kendisini çözme yeteneğimizi de azaltabilir.
Yüksek karbon dioksit yoğunluğuna sahip olan hava, kanımızdaki karbon dioksit seviyesini de etkiliyor ve beynimize giden oksijen miktarını azaltarak uyku halini ve endişe seviyelerini yükseltirken, algısal yeteneklerimizi de düşürüyor. Bu durum, havasız ve kapalı bir odada saatlerce oturduktan sonra hissettiğiniz uykulu duruma benzetilebilir.
Amansız bir şekilde fosil yakıt tüketimine başlamamız ile
beraber, atmosferdeki karbon dioksit seviyeleri de tarih boyunca
yükseltmeye başladı ve şu anda milyon başına 410 ppm değerinde
bulunarak son 800.000 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda.
Eğer şu anki karbon emisyonu akımları devam ederse, 2100 yılına
kadar açık hava karbon dioksit seviyeleri 930ppm'ye ve iç mekan
yoğunluğu 1.400 ppm'ye kadar çıkabilir ve bunlar da tahmin
edilebileceği gibi insanların şimdiye kadar gördükleri tüm
seviyelerden çok daha yüksek.
Colorado Boulder Üniversitesi bilim insanlarının liderlik ettiği araştırmada belirtilene göre, özellikle bu iç mekan yoğunluğu insanların algısal işlevini azaltmaya yetecek seviyenin üzerinde olacak. Araştırmacıların tahminlerine göre, temel karar verme yetenekleri %25 kadar düşebilir ve karmaşık stratejik düşünme de %50'ye kadar azalabilir.
Tabii ki araştırma ekibi bunun çok karmaşık bir problem olduğunu ve her değişkeni göz önünde bulunduramamış olabileceklerini kabul ediyor; daha fazla araştırmanın gerekli olduğunu belirtiyor. Yine de bu ihtimalin varlığı bile, davranışlarımızı tekrar gözden geçirmek için yeterli bir neden olacaktır.