Gençleşmek için 100 gün boyunca su altında bir kabinde kalmıştı: Peki sonuç ne oldu?
Joseph Dituri, geçtiğimiz yıl 100 gün boyunca suyun altında bulunan, yüksek basınçlı bir kabinde kaldı. Peki bu çabasının sonucu ne oldu? Aylar sonra açıkladı...
100 gün boyunca su altında kalan Floridalı bir bilim insanı, karaya döndükten aylar sonra bile bu macerasının sağladığı sağlık faydalarının devam ettiğini iddia ediyor. Emekli ABD Deniz Kuvvetleri dalgıcı Joseph Dituri, bu rekor kıran süreyi Atlantik Okyanusu yüzeyinin 10 metre altındaki bir sığınakta, vücudunun yaşını hücresel düzeyde tersine çevirdiğine inandığı yüksek basınçlı bir ortamda geçirdi.
Dituri geçtiğimiz yıl Haziran ayında sudan çıktığında, kan testlerinin vücudundaki tüm inflamatuar belirteçlerde yüzde 50’lik bir azalma, sahip olduğu kök hücre sayısının 17 katı ve daha uzun telomerler (ömrün uzatılmasıyla teorik olarak bağlantılı olan kromozomlar üzerindeki yapılar) gösterdiğini iddia etti.
56 YAŞINDAYDIM, SUDAN ÇIKINCA DIŞSAL YAŞIM 34'TÜ
Dituri, Orlando’daki WKMG News’te yer alan bir röportajda, “Şu anda 56 yaşındayım. Dışsal (biyolojik) yaşım 44’tü. Sudan çıktığımda dışsal yaşım 34’tü. Yani, telomerlerim uzadı. Aslında suyun altındayken gençleştim” dedi.
Kromozomlarımızın ucunda telomerler adı verilen çıkıntılar bulunur. Her hücre bölünmesiyle beraber bu telomerler kısalır. Bu telomerler tamamen yok olurken kromozom çözülmeye başlar ve hücre ölür. Buradaki fikir, onları uzun tutmanın hücrelerin daha uzun yaşamasına yardımcı olacağı ve genel yaşlanma sürecini yavaşlatacağıdır.
Bu uzun ömür fikri henüz insan deneylerinde kanıtlanmadı, ancak diğer araştırmacılar yaşlanma sürecini yavaşlatma umuduyla telomerleri uzatacak gen terapileri üzerinde çalışıyorlar. Dituri, telomerlerinin sudan ilk çıktığı zamanki kadar uzun olmadığını ancak halen eskisinden daha uzun olduğunu iddia ediyor. Ayrıca su altında kaldığı süre boyunca bilişinin de geliştiğini bildirdi.
Dituri, yaşının tersine dönmesinin yüksek basınçlı veya “hiperbarik” bir ortamda yaşamasından kaynaklandığına inanıyor. Modern tıpta hiperbarik bir oda genellikle saf oksijen içerir, ancak deniz altı basınçlandırması durumunda hava karışımı normal havaya daha yakındır.
Hiperbarik odaların sağlık açısından faydaları, oksijenin keşfinden 100 yıl önce, 1662 yılında bir İngiliz doktor tarafından bu odaların ilkinin inşa edilmesinden bu yana iyice belgelenmiş durumda. Ancak çoğu durumda, hiperbarik tedavilerin iyileştirici etkilerinin savunucuları, yüksek kaliteli klinik çalışmalardan ziyade anekdot niteliğindeki kanıtlara güveniyor. Yine de, tıp literatürü bazı kişilerin hiperbarik tedaviden derin, neredeyse mucizevi faydalar elde ettiğini gösteriyor. Örneğin doktorlar, 1918 İspanyol gribi hastalarını hiperbarik tedaviyle tedavi ediyor, onları basınçlı havayla dolu odalara koyarak ölümün eşiğinden kurtarıyorlardı.
Dituri, bu odaların COVID sonrası komplikasyonları iyileştirmek için de kullanılabileceğini söylüyor. Bilimsel çalışmaların yapılması gerektiğini kabul eden Dituri, yine de anekdot niteliğindeki kanıtların, bu alanda araştırılmaya değer bir şeyin olduğuna dair yeterli kanıt olması gerektiğini ekliyor.
Daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmasına rağmen, hiperbarik tedavi başlangıcından beri yara iyileşmesinin hızlanması ve inflamatuar belirteçlerin azalmasıyla ilişkilendirilmiştir. Son araştırmalar, hiperbarik oksijen tedavisinin kan hücrelerinin ölme oranını azaltabildiğini ve hatta telomerleri uzatabildiğini bile gösterdi.
Son olarak, su altında geçirdiği sürenin etkilerin tamamı da olumlu değildi. Dituri gazetecilere, “Bir inçin dörtte üçü kadar (yaklaşık 2 santimetre) küçüldüm, bazı önemli sorunlar yaşadım, oradayken bir dişimi kırdım” dedi.
Sıfır yerçekimindeki ve uzun yolculuklar sırasında boyu birkaç santimetre uzayan astronotlarla karşılaştırıldığında Dituri, çok büyük bir basınç altında yaşıyordu: “Suyun altına indiğinizde basıncı artırıyorsunuz, benim durumumda neredeyse iki katına çıkardım.” Ancak Dituri boy kaybetme konusunda pek endişeli gözükmüyor ve durumu normal karşılaştırıyor.
Dituri, bir denizaltı kapsülünde yaşamanın ötesinde diğer popüler sağlık uygulamalarını da sürdürüyor. Röportaj sırasında gazetecilere, günün büyük bölümünde oruç tuttuğunu, saat 15.00'e kadar su ve kemik suyuyla beslendiğini söyledi. Yani hiperbarik tedavi onun yaşlanma sürecini yavaşlatmasına veya tersine çevirmesine yardımcı olan tek yöntem olmayabilir.