Atom bombası tehdidi, 1954'te Amerikalılara neden evlerini beyaza boyattırdı?
1950'li yıllarda Amerikalılar, evlerini beyaza boyatmaya teşvik ediliyordu. Ve bunun nedeni, belki kulağa garip geliyor olabilir ama atom bombası tehdidinden korunabilmekti.
Evinizi beyaza boyamak, binaları soğutmanın ve iklim krizi sırasında giderek yaygınlaşan sıcak hava dalgalarıyla baş etmenin basit bir yolu olarak öneriliyor. 1950’lerde de Amerikalılara evlerini beyaza boyamaları öneriliyordu; ama tamamen farklı bir nedenden dolayı: Yaklaşan bir atom bombası tehdidinde hayatta kalma şansını artırmak.
Soğuk Savaş sırasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği nükleer silahlanma yarışında kilitlendiğinde, atom bombası tehdidi çok gerçekti. 1950’lerin başlarında, hemen aşağıdaki videoda da görebileceğiniz Kaplumbağa Bert, öğrencilere nükleer bir saldırı durumunda kendilerini korumak için eğilip saklanma tatbikatlarını öğretiyordu. Tabii ki, patlamanın yakınındaysanız bir sınıf sırasının yanına veya altına saklanmak pek işe yaramayacaktır, ancak patlamanın biraz uzakta olduğu durumlarda hayatta kalmanıza yardımcı olabileceği umuluyordu.
Bir atom bombası patlayarak nükleer bir patlama oluşturduğunda, yıkımın şok dalgası çevrede farklı şekillerde yayılır. Hasarın çoğu patlamanın kendisinden gelir, ancak bir nükleer patlamanın enerjisinin yaklaşık yüzde 35’i termal radyasyon veya ısıdan gelir. Isı o kadar yoğundur ki, patlamanın merkezine yeterince yakın olan nesneler buharlaşır.
Patlama ve darbe mühendisliği uzmanı ve Sheffield Üniversitesi'nde İnşaat ve Yapısal Mühendislik alanında kıdemli öğretim görevlisi olan Dr. Sam Rigby, IFLScience ile yaptığı görüşmede “İlk nükleer testlerin yüksek hızlı görüntülemesi, ateş topu yüzeyinde garip bir beneklenme gösterdi. Bunun, bombaları yerinde tutan çelik halatların buharlaşmasından kaynaklandığı tespit edildi” diyor ve devam ediyor: “Bir nükleer bombanın termal radyasyonu o kadar önemli ki, Soğuk Savaş sırasında ABD vatandaşları, alev alma riskini azaltmak için evlerini temiz ve beyaza boyanmış tutmaya teşvik edildi.”
The House In The Middle (Ortadaki Ev) adlı öğretici bir videoda, bakımlı bir evin Amerikalı ev sahipleri için atomik yıkım riskini nasıl azaltabileceğini gösteren bir dizi deney görünüyor: “Soldaki pis ev. Sağdaki kirli ve çöp dolu ev. Veya ortadaki temiz, beyaz ev. Sizin tercihiniz. Ödül hayatta kalmak olabilir.”
Bir nükleer patlamanın ışığı ve ısısı, siz daha bombanın patladığını duymadan çevreye yayılır. Bir şimşeği duymadan önce görmeniz gibi, radyasyon da ses hızından çok daha hızlı olan ışık hızında hareket eder.
Videoda yer alan deneyler, bu etkiyi, patlamanın kendisi etkili olmadan önce model evlerden bazılarının çoktan alevler içinde kalmasına neden olacak kadar yoğun bir ısının eşlik ettiği bir ışık parlaması olarak gösteriyor. Video daha sonra evleri düzenli tutmanın, ölü yapraklar ve tahta gibi kolay yanıcı malzemeler içermemesinin ve yeni, soğuk beyaz boyayla kaplanmasının, evlerin yanarak yerle bir olma riskini azaltacağını iddia ediyor.
Evi beyaza boyamak, sizi nükleer patlamadan korur mu?
Evinizi parlak beyaza boyamak, gerçekte sizi yakınlardaki bir nükleer patlamadan korumak için pek bir işe yaramayacaktır. Ancak, Atomic Theatre’ın bildirdiği üzere, Nevada Test Sahasındaki kameralar, dış cilası olmayan kerestenin, atomik bir patlamanın ardından işlenmiş ahşaba kıyasla çok daha hızlı alev aldığını gösterdi. Ekim 1953’te The House in the Middle’ın orijinal siyah beyaz versiyonunun yer aldığı bu görüntü, o sıralarda ABD Federal Sivil Savunma İdaresi tarafından destekleniyordu.
Videonun daha uzun ve yeni boyanmış evlere ve düzenli iç mekanlara daha fazla odaklanan yenilenmiş bir versiyonu bir yıl sonra yayınlandı ve Ulusal Boya, Vernik ve Cila Derneği bu sürümün sponsoruydu. Reklam fırsatları için nükleer saldırı tehdidinden yararlanmak, markaların ve şirketlerin ürünlerini nükleer hikayelerin içine çekmek için yaratıcı yollar buldukları dönemde aslında oldukça yaygındı.