Dijital fotoğraf makineleri ve özellikleri
Dijital fotoğraf kursumuzun ikinci bölümünde fotoğraf makinelerini ve özelliklerini ele alıyoruz...
15 bölümlük dijital fotoğraf kursumuzun tamamına ulaşmak için tıklayın...
Dijital fotoğraf makinesi dendiğinde akla gelmesi gereken onlarca özellikten bahsetmek mümkün. Bu özellikleri tanımak, doğru fotoğrafları çekebilmek için oldukça önemli.
Dijital fotoğraf makinelerini genel bir kategori olarak iki grupta toplayabiliriz:
Kompakt makineler: Pek çok özelliği küçük bir tasarıma sığdıran, sensör boyutu (Çözünürlüğü / Megapiksel değeri değil!) daha küçük olan, ama daha önemlisi objektifi değişmeyen, vizöründeki görüntüyü LCD ekranına da gerçek zamanlı yansıtabilen makinelerdir. Bu makinelerin çoğunda vizördeki ve LCD'deki görüntü aynı değildir; LCD'ye sensöre düşen görüntü verilirken, vizöre önündeki küçük lensten gelen görüntü verilir. Bu yüzden vizördeki görüntüde "parallax hatası" ortaya çıkabilir; yani vizörden görünen kadraj ile fotoğrafın gerçek kadrajı farklı olabilir.
Dijital SLR (DSLR) makineler: SLR (Single Lens Reflex) makineler görüntüyü objektiften alarak hareketli bir ayna vasıtasıyla vizöre aktarırlar. Fotoğraf çekilirken bu ayna kalkıp ışığın sensöre düşmesini sağladığı için çekilen görüntü gerçek zamanlı olarak LCD'den izlenemez; LCD sadece çekilen fotoğrafların sonradan ön izlemesini yapmak içindir. En büyük özellikleri objektiflerinin değişebilir olmasıdır. Kompakt makinelere kıyasla sensör boyutları daha büyüktür. Değişebilir objektif ve aksesuarlarının verdiği esneklik ve büyük sensörünün sağladığı görüntü kalitesiyle (özellikle gren performansı açısından) profesyonel fotoğrafçılar tarafından tercih edilirler. İster kompakt ister DSLR olsun, dijital fotoğraf makinelerinin çoğu özelliği ortaktır. Şimdi, iki kategorideki farklılıkları da belirterek bu özellikleri tanımaya başlayalım.
Sensör nedir, görevleri nelerdir? Sensör, bir dijital fotoğraf makinesinde görüntünün üzerine düştüğü ve bu görüntünün dijital olarak kaydedilmesini sağlayan, piksellerden oluşan duyarlı katmana verilen isimdir. Bugün kompakt makinelerde 3-4 MP'den (genelde 6 MP ve üzeri), DSLR'lerde 6MP'den başlayan sensörlerle çözünürlüğün (piksel sayısı) fazla bir önemi kalmadığı söylense de, özellikle baskı söz konusu olduğunda sensör çözünürlüğü hala en önemli faktör.
Sensör boyutları
Örneğin fotoğraf kalitesine önem veren dergiler tam bir A4 sayfaya alınacak baskı için minimum 6, çift sayfa açılacak bir fotoğraf için 12MP çözünürlüğü şart koşuyor. Aksi halde fazla büyütülen fotoğraftaki kusurlar belirginleşmeye başlıyor. Ancak fotoğraflarını kişisel amaçlarla en fazla A4 boyutlarında bastıran kullanıcılar için 6MP çözünürlük fazlasıyla yeterlidir. Diğer yandan profesyonel fotoğrafçılar, moda çekimi gibi durumlar için 16,6 MP'lik dijital makinalarla orta format filmli makinalara çok yakın sonuçlar aldıklarını belirtmektedir (standart SLR makinelerde 35mm film boyutu 24x36 mm iken, orta formatlarda film boyutu 6x4,5, 6x6 veya 6x7 cm'dir; bu yüzden daha yüksek detay kalitesi verir ve profesyonel çekimlerde sık kullanılır).
Bir diğer önemli faktör sensörün fiziksel boyutudur. Sensörün fiziksel boyutu çözünürlüğünden bağımsız olabilir. Şöyle bir örnek verelim: Nikon D50, D70, D70s ve D2X modellerinde sensörün fiziksel boyutu 23,7x15,7 mm'dir; ancak ilk üçü 6,1 MP çözünürlüğe sahipken D2X 12,4 MP çözünürlüğe sahiptir. Aynı şekilde kompakt makinelerin fiziksel sensör boyutları, DSLR sensörlerine kıyasla çok daha küçüktür. Bu da bize sensördeki her bir pikselin boyutunun sensör modeline göre değişebileceğini gösteriyor.
Fiziksel boyutu büyük sensörlerin gren (noise) ve dinamik aralık (dynamic range) açısından daha başarılı olduğu bilinmektedir. Burada dinamik aralığı şöyle açıklayabiliriz: Çektiğiniz her fotoğraf karesinde farklı ışık şiddetine sahip, aydınlık ve gölgede kalan alanlar vardır. Sensörler insan gözü kadar hassas olmadığı için çok aydınlık veya çok gölgede kalan alanlarda detay kaybına neden olabilirler. Bunun sonucunda gölgedeki alanlara göre ışık ölçümü yaparsanız aydınlık alanlar (örneğin gökyüzü veya güneş vuran bir bina cephesi) "patlar", yani detaysız, düz renkte görünür.
Sensör konusunda bilinmesi gerekenler
Öte yandan aydınlık alanlara göre ışık ölçümü yaparsanız, bu sefer de gölgedeki alanlar iyice koyulaşır ve bu noktalarda detay kaybı olur. İşte, sensörlerin ne kadar geniş bir ışık şiddeti aralığında detay verme becerisi olduğunu, bahsettiğimiz dinamik aralığı belirler. Sensör konusunda sorulan bir diğer soru ise, CCD mi yoksa CMOS (Complementary Metal Oxide Semiconductor) sensörün mü daha iyi olduğudur.
Bunlar transistor dizilişlerine göre sensör türleridir.
CMOS sensörler
önceleri ucuz web kameralarında ve düşük çözünürlüklü dijital
fotoğraf makinelerinde enerji tasarrufu amaçlı kullanıldığı için,
bazı kullanıcılar yanılıp CMOS'un iyi bir sensör
olmadığını düşünebiliyor. Oysa CMOS sensörler Canon'un ve Kodak'ın
üst düzey profesyonel makinelerinde ve Nikon D2X'te
kullanılmaktadır. Canon'un CMOS sensörü özellikle
düşük gren seviyesiyle beğenilmektedir. Ayrıca Sigma dijital
fotoğraf makinelerinde kullanılan ve yakında yüksek çözünürlüklü
bir modelinin çıkması beklenen Foveon X3 ve Fujifilm tarafından
kullanılan ve geniş bir dinamik aralığa sahip olduğu bilinen
SuperCCD sensör türleri de bulunmaktadır.
Sensör konusunda bilinmesi gereken bir diğer nokta, makine üreticilerinin farklı modellerde çeşitli ışık kusurlarını azaltmak, renk doğruluğu sağlamak gibi nedenlerle sensör üzerine takılan filtreler kullanmalarıdır. Bu yüzden iki ayrı modelde aynı üreticinin aynı model sensörü kullanılsa bile sonuçlar farklı olabilir. Ayrıca kullanılan filtreler görüntü kalitesinde bazı açılardan iyileşme sağlarken, keskinlik, infrared çekim özelliği gibi bazı noktalarda gerilemeye yol açabilir. Bu yüzden, özellikle üst düzey bir DSLR alırken inceleme ve testlerini model bazında ve tüm detaylarıyla okumakta yarar var.
Fokal çarpan faktörü
DSLR'lerde sensörle ilgili bir diğer konu fokal çarpan faktörüdür. Filmli makine kullanıcıları objektiflerini DSLR makinelerde de kullanmak isterler. Öte yandan sensör boyutu 35 mm filmden küçük olduğu için bu objektiflerin sensör üzerine düşürdüğü görüntü, filmli makineye göre kenarlarından kırpılacaktır. 35 mm film boyutu ile sensör boyutu arasındaki bu oran fokal çarpan faktörüyle ifade edilir; çünkü filmli makinede kullandığınız 20 mm açılı bir objektif, örneğin fokal çarpanı 1,5x olan bir DSLR'de kullanıldığında 35 mm objektif gibi bir görüntü açısı sunacaktır.
Bu durum, bazı DSLR üreticilerince tele objektif ihtiyacı olan kullanıcılara bir avantajmış gibi sunulmaktadır (örneğin 200 mm lens, 300 mm lens'e denk geliyor denir). Oysa burada sadece 200 mm'lik bir objektifle çekilmiş görüntünün kenarları kırpıldığından, 300 mm ile çekilmiş etkisi yaratılmaktadır.
Diğer yandan, geniş açılarla fotoğraf çekmek isteyen kullanıcılar için durum daha da zorlaşmaktadır; çünkü örneğin elinde 24 mm geniş açı objektifi bulunan bir fotoğrafçının, fokal çarpanı 1,5x olan bir DSLR'de alacağı sonuç 36 mm objektifinki gibidir ve mimari çekim gibi bazı durumlarda bu objektif yetersiz kalacaktır. Fokal çarpanın bu olumsuzlukları nedeniyle, iki üretici, Canon ve Kodak bazı üst seviye DSLR modellerinde "full frame" (tam kare) denilen ve boyutu 35 mm filmle aynı olan (24x36 cm) sensörler kullanmaktadır. Böylece bu makinelerde kullanılan objektifler filmli makinelerle aynı sonucu vermektedir. Bu yüzden bazı fotoğrafçılar tarafından yoğun ilgi gören "full frame" DSLR'ler diğer üreticilerin de ilgi alanındadır.
Objektifler
Objektifler hakkında bilmeniz gerekenler
İster kompakt, ister DSLR olsun, dijital fotoğraf makinelerinde kullanılan objektiflerde dikkat edilecek en önemli kriterler odak uzaklığı (açısı) ve maksimum diyafram açıklığıdır. Teknik olarak ifade etmek gerekirse, odak uzaklığı, objektif sonsuza odaklandığında, sistemin son merceğinin optik merkezi ile odak noktası arasındaki mesafedir ve mm değeri ile ölçülür.
Pratik olarak ifade etmek gerekirse, odak uzaklığı objektifin görüş açısıdır. Yani, objektifinizin görüşü mümkün olduğunca geniş bir açıyı kapsasın istiyorsanız geniş açılı bir objektif, insan gözüne benzer bir açı elde etmek istiyorsanız normal açılı bir objektif, önünüzde uzanan görüntünün belli bir yerini kadraja almak veya uzaktaki nesneleri büyüterek çekmek istiyorsanız tele objektif kullanmanız gerekir. DSLR'lerde objektif değişebilir olduğu için, makinenizin bayonetine (objektif yuvasına) uyan ve makineyle uyumlu olan farklı odak uzaklıklarına sahip sabit odaklı veya değişken odaklı (zum) objektifleri alıp kullanabilirsiniz.
Kompakt makinelerde ise objektif sabit olduğu için, genelde değişken odaklı zum objektifler kullanılmaktadır ve açı aralığı mümkün olduğunca geniş bir makine seçmekte fayda vardır. Kompakt makinelerde bugün 35-420 mm gibi geniş zum aralıkları görülmektedir. Zum objektiflerin yanında yazan 7x, 12x gibi değerler de objektifin en geniş ve en tele açısı arasındaki oranı verir (420:35=12x gibi).
Kompakt makinelerde ayrıca objektifin ucuna takılan geniş açı veya "telekonvertör" lenslerle odak mesafesi değiştirilebilir. Örneğin 2x bir telekonvertör ile 28-100 mm'lik bir kompakt makine objektifi 56-200 mm gibi davranır; 0,7x bir geniş açı adaptörü ile aynı objektif yaklaşık 20-70 mm gibi olur. Tabii objektifin önüne konan bu ilave parça görüntü kalitesini de olumsuz etkileyecektir.
Diyafram açıklığı ve görüntü kalitesi
Diyafram açıklığının (f değeri) ne anlama geldiğini başta açıklamıştık. Özellikle DSLR'lerde bir objektifin maksimum diyafram açıklığı ne kadar büyükse görüntü kalitesi o kadar iyidir diye genel bir görüş vardır. Bu doğrudur; ancak tek faktör değildir. Objektiflerdeki cam kalitesi ve cam kaplaması da kaliteyi etkiler. Üst düzey kompakt makinelerde objektif değişmediği için genelde kaliteli bir objektif kullanılır ve bunların diyafram açıklıkları f/2'den başlar. Tabii f/2,7, f/2,8 gibi değerlerden başlayanlar da vardır. DSLR objektifleri ise f/1,4, f/1,8, f/2 gibi geniş diyaframa sahip olabilir ve özellikle geniş diyafram açıklığına sahip tele objektifler oldukça pahalıdır.
Objektifler odak uzaklıklarına ve diğer özelliklerine göre şöyle sınıflandırılabilir:
Balık gözü objektifler: 6 mm ile 16 mm arasında değişen objektiflerdir ve çok geniş bir açıyı kapsadıklarından görüntüde distorsiyon (fıçı etkisi, gerçek hayatta düz olan çizgilerin kavisli görünmesi durumu) oluşur. Bu yüzden, distorsiyonla özel bir efekt verilmesi istenen durumlarda kullanılır.
Geniş açı objektifler: 17 mm (bazılarına göre 14 mm) ile 35 mm arasında değişen objektifler bu kategoriye girer. Açısına ve objektifine bağlı olarak yine belirli bir miktar distorsiyona neden olurlar.
Geniş açılı lensler
Genelde manzara ve mimari fotoğraflarında kullanılırlar, ancak fotoğrafın öznesiyle birlikte arka planın da verilmek istendiği fotoğraflarda kullanılabilirler. Sensör konusunda anlattığımız fokal çarpan faktörü nedeniyle, geniş açı lenslerin açısında bir kayıp söz konusudur. Örneğin fokal çarpanı 1,5 olan bir DSLR'de 28 mm objektif kullanıyorsanız, aslında 42 mm bir açı elde edersiniz ve geniş açılıktan çıkıp normal (standart) açı sınıfına girmiş olursunuz.
Bu yüzden üreticiler, son yıllarda DSLR'lere özel çok geniş açılı lensler üretmeye başladılar. Örneğin bu şekilde üretilmiş 12-24 mm bir objektif fokal çarpanı 1,5 olan bir DSLR'de kullanılırsa, 18-36 mm gibi bir çekim açısına sahip olur ve bu da pek çok geniş açı çekimi için yeterlidir.
Standart (normal) objektifler: 40-58 mm arası objektifler, normal açılı objektifler olarak kabul edilir. Bunlar insan gözüne en yakın açıyı sunarlar. Bu yüzden, doğal bir bakış açısı arayan kimi belgesel fotoğrafçıları 35 mm ile birlikte en çok bu seçeneği tercih ederler.
Telefoto objektifler: Yine genel bir tanımlama olarak 70mm ve üzeri objektifler bu sınıftadır. 100mm civarındaki objektifler portre çekimlerinde çok tercih edilirler. Daha yüksek odak uzaklığına sahip objektifler ise uzaktan çekim şansı verdiği için spor aktivitelerini ve doğadaki hayvanları çekmek için sıkça kullanılırlar. Ayrıca telefoto objektiflerin optik özelliğinden dolayı, uzakta birbirinden ayrı nesneler arasındaki mesafe kısalmış gibi görünür. Örneğin bir günbatımı manzarasında, etrafındaki nesnelere referans alındığında gerçek hayattakinden oldukça büyük duran güneş bu tür objektiflerin marifetidir.
Sabit odak - Zum
Sabit odaklı ve zum objektifler: Sabit odaklı objektifler tek bir açı sunarlar (24 mm, 105 mm, 300 mm gibi); zum objektifler ise adından anlaşıldığı gibi içindeki optik elemanların aralarındaki mesafe değiştirilebildiği için belirli bir aralığı tarayabilirler (17-35 mm, 18-200 mm, 70-300 mm gibi). Sabit odaklı objektifler, içerdiği optik eleman sayısının azlığı sayesinde genelde daha yüksek görüntü kalitesi sunarken, zum objektifler farklı açıları tek bir objektifte barındırdığı için kullanım ve taşıma kolaylığı sunarlar.
Örneğin 18-200 mm bir objektif, bir fotoğrafçının kullandığı tek objektif olabilir. Öte yandan kaliteye önem veren usta fotoğrafçılar objektif setleri oluşturmaktan kolay kolay vazgeçmezler. Objektifleri değişmeyen kompakt makinelerde ise kaçınılmaz olarak zum objektifler kullanılır.
Makro objektifler: Makro fotoğraf, bir nesnenin görüntüsünün film veya sensör üzerine 1:1 veya daha büyük aktarıldığı fotoğraftır. Yani, diyagonal uzunluğu 21,6 mm olan bir çiçek, diyagonal uzunluğu 43,3 mm olan 35 mm'lik bir filmin tamamını kaplayacak şekilde kadrajlanmışsa, bu 43,3:21,6, yani 2:1 (2x) büyütme oranıyla çekilmiş bir makro fotoğraftır. Bazı objektifler bu amaçla, netliğini kaybetmeden nesneye çok yakınlaşacak şekilde üretilirler ve bu objektiflere makro objektif adı verilir. Çoğu kompakt dijital makinede bulunan "macro" modu da bu amaçla kullanılır ve bu modda nesnelere 1 cm kadar yaklaşılıp net fotoğraf çekilebilir.
Tilt/Shift objektifler: SLR ve DSLR makinelerde kullanılan bu özel objektifler, makine üzerindeyken kendi merkez eksenlerine göre yana veya yukarı - aşağı kaydırılarak perspektif veya alan derinliği ayarlaması yapmanıza izin verirler. Böylece bir binayı tam karşı cepheden görüyormuşçasına distorsiyon olmadan çekmek, bir ürünü tüm noktaları net olacak şekilde çekmek veya alan derinliğini belirli yerlere kaydırıp özel efektler vermek mümkün olur. DSLR objektifleri çok çeşitli olduğu için, yanlarında yazan harf gruplarını kontrol etmek önemlidir.
Bu harf grupları objektifin yansımayı, renk kusurlarını, yuvarlak güneş parlamalarını (flare), distorsiyonu önlemek için özel olarak üretildiğini veya objektifin sadece dijital fotoğraf makinelerinde veya hem filmli hem dijital makinelerde kullanılabildiğini ifade eder. Her bir objektif üreticisinin sitesinde bu harflerin anlamları açıklanmıştır.
LCD ekran, vizör ve diğer ayarlar
LCD ekran, vizör ve diğer ayarlar
Günümüz dijital fotoğraf makinelerinde LCD ekranların diyagonal boyutları 3,5 inçe kadar çıkmıştır. Bu boyutlarla ve yansıma yapmayan kaplamalarla LCD'deki görüntü kalitesi iyice artmıştır. Kompakt makinelerin LCD ekranları vizör olarak kullanılarak gerçek zamanlı kadrajlama yapılabilir. Bu yüzden yeni kompakt makinelerde katlanır - açılır LCD ekranlarla fotoğrafçının vizörü kullanım kolaylığı artırılmıştır.
DSLR'lerde ise objektifin arkasında bir ayna bulunduğu ve bu ayna deklanşöre basıldığında açıldığı için bu mümkün değildir. Yarı saydam aynalarla denemeler yapılmakla birlikte, henüz DSLR'lerde gerçek zamanlı LCD görüntüsü almak için tam verimli bir çözüm söz konusu değil. DSLR'lerin LCD'leri fotoğrafı çektikten sonra önizlemesini yapmak içindir. LCD ekranlar aynı zamanda makinenin menülerine girerek ayarlarını yapmak için de kullanılır. Bazı makinelerde görülen ikinci bir LCD ekran ise çekim değerlerini gösterir.
Kompakt makinelerde LCD'nin vizör yerine kullanılması büyük kolaylık sağlarken, LCD ekranı gerçek zamanlı görüntü vermeyen DSLR'lerde hala vizöre ihtiyaç vardır. Ayrıca filmli makinelerden alışanlar, kompakt makinelerde bile vizör kullanmaya devam edebilmektedir. Bazı makinelerde (özellikle LCD'nin kadraj için kullanılamadığı DSLR'lerde) vizör kadraj yapılan kısmının altında çekilen fotoğrafla ilgili bilgiler yer alır (enstantane, diyafram açıklığı, ISO değeri, ışık ölçümü gibi). Böylece fotoğraf çekerken gözünüzü vizörden ayırmadan, kadrajı bozmadan ayarları makinenin üzerindeki düğmelerden değiştirebilirsiniz.
ISO ayarı: ISO ile noise (gürültü) arasındaki bağlantıyı yukarıda açıklamıştık. Kompakt dijital fotoğraf makinelerinde ISO ayarı modele göre değişir ve bazı modellerde 64, 80 veya 100 ISO'dan başlayıp 800 ISO'ya kadar gidebilir. DSLR'lerde ise modeline göre 50, 100 veya 200 ISO'dan başlayarak 1.600 ve 3.200 ISO'ya kadar çıkılabilmektedir. DSLR sensörleri fiziksel boyut avantajları sayesinde noise konusunda daha başarılı sonuç verirler.
Gürültüsüz, temiz bir fotoğraf çekmek için düşük ISO değerleri tercih edilebilir, ancak yüksek ISO değerlerinde noise artarken daha düşük ışık koşullarında fotoğraf çekmek mümkün olur. Grenli bir efekt elde etmek istendiğinde ise, kasıtlı olarak yüksek ISO'da fotoğraf çekilebilir. Bazı makinelerde bulunan Auto ISO ayarı ise, ortamın ışık koşullarına göre, diyafram açıklığı ve enstantanenin yetmediği durumlarda gereken ISO seviyesini otomatik seçer.
Netleme: Artık tüm dijital fotoğraf makinelerinde (DSLR'lerde objektif de uyumluysa) otomatik netleme (Auto Focus) özelliği bulunmaktadır. Bu makineler odaklandığınız konunun kontrast değerlerine göre o konunun mesafesini ölçüp objektif netliğini otomatik ayarlar. Ancak elle hassas netleme yapmak istiyorsanız, bazı kompakt makinelerde ve DSLR'lerin tümünde manuel netleme ayarı da bulunmaktadır. Genelde DSLR'lerde bulunan bir netleme özelliği ise, deklanşör yarım basılı tutulduğu sürece, makineyle takip edilen ve makineye mesafesi değişen hareketli nesnelere sürekli odaklama sağlayan AF-Servo özelliğidir (Canon'un tabiriyle AI-Servo, Nikon'un tabiriyle Continuous AF).
Otomatik Bracketing: Doğru bir fotoğraf için
doğru pozlamanın öneminden bahsetmiştik. Eğer çekeceğiniz fotoğraf
için yaptığınız ışık ölçümünden emin olamıyorsanız ve makinenizin
otomatik Bracketing özelliği varsa, farklı pozlamalarla ardışık
çekim yaparak aralarından en doğrusunu seçebilirsiniz. Bracketing
kullanıldığında, 0,3 ila 2,0 EV aralığında ardaşık 2, 3 veya 5 kare
çekmek mümkündür. Bracketing bazı makinelerde beyaz dengesi için de
kullanılır (beyaz dengesini aşağıda anlatacağız). Böylece tek kare
çekerek farklı beyaz dengesi
değerlerine sahip sonuçlar elde edebilirsiniz.
Fotoğraf kalitesi ve diğer detaylar
Artık tüm dijital makineler farklı sıkıştırma oranlarıyla (farklı kalitelerde) JPEG fotoğraf çekebilmektedir. Bazı makinelerde ise, sıkıştırılmamış bir format olan TIFF de kullanılabilir. JPEG renk kanalı başına sadece 8 bitlik tek katmanlı RGB görüntüler sunarken, TIFF kanal başına 16 bitlik çok katmanlı CMYK görüntüler sunduğu için baskı ve yayıncılık sektöründe nihai format olarak tercih edilmektedir. Ancak bellek kapasitesi problemlerinden dolayı dijital fotoğraf makinelerinde kullanılan TIFF formatı 8 bit/kanaldır.
Firmalar, yakın geçmişten başlayarak TIFF yerine "işlenmemiş görüntü" veren, yani sensörden gelen görüntüyü hiç bir işleme tabi tutmadan bellek kartına aktaran ve yine sıkıştırılmamış olan RAW formatını kullanmaya yöneldiler. TIFF 3 renk kanalının (RGB) her biri için 8 bit yer işgal ederken, RAW tek kanalda 12 bit yer işgal ettiği için daha az bellek alanı kullanır. Daha sonra bu RAW dosyaları bilgisayarda açılıp istenildiği gibi işlenebilir. RAW'ın tek dezavantajı ise, her dijital fotoğraf makinesi üreticisinin farklı bir RAW formatı kullanması ve bu yüzden uyumlu yazılım gerektirmesi. RAW dosyalarını bilgisayarda açıp işlemenin JPEG ve TIFF dosyalarını açıp işlemekten daha uzun sürmesi de bu sorunun doğal bir sonucudur.
Tampon bellek ve bellek kartları: Görüntü sensöre düştükten sonra makinenin içindeki bir tampon belleğe (buffer) ve oradan da bellek kartına aktarılır. Tampon bellek miktarı ne kadar büyükse ardışık fotoğraflar çekme (burst) hızı o kadar artar. Kompakt makinelerde genelde 1 ila 3 kare/sn hızla 10 ardışık fotoğraf çekilebilir. Üst düzey DSLR'lerde ise 7 kare/ sn veya daha yüksek ardışık çekim hızlarına ulaşılmaktadır. Sıkıştırılmış bir format olan JPEG görüntü kalitesinden kayıp vermeyen RAW veya TIFF fotoğraflardan daha az yer kapladığından, ardışık çekilebilen fotoğraf sayısı daha yüksek olacaktır.
Çekilen fotoğrafları depolama
Dijital fotoğraf makinelerinde çekilen fotoğrafları depolamak için farklı hız ve kapasitelerde Compact Flash, Memory Stick, Secure Digital, SmartMedia, MultimediaCard, XD Picture Card, Microdrive gibi farklı bellek kartları kullanılır.
Self-Timer: Grup fotoğrafı çeken bir fotoğrafçının makineyi kurduktan sonra koşarak grubun arasına katıldığını mutlaka görmüşsünüzdür. İşte, fotoğrafın deklanşöre basıldıktan belirli bir süre sonra çekilmesini sağlayan bu sayaca self-timer adı verilir ve hemen hemen tüm dijital fotoğraf makinelerinde bulunur. Genelde 2, 5 veya 10 sn'lik bekleme süresinin ayarlanması mümkündür. Bazı fotoğrafçılar, tripod üzerindeki makinenin deklanşöre elle basmanın yaratacağı titremeyi önlemek istedikleri durumlarda da self-timer'ı kullanırlar.
Mirror Lock-Up: DSLR makinelerde objektifin arkasındaki ayna deklanşöre bastığınızda yukarı kalkar ve bu sırada bir titreşim oluşur. Bu titreşim bazı fotoğrafçıları netlik konusunda endişelendirir. Üst düzey DSLR'lerde bu titreşimi önlemek için, örtücü açılmadan hemen önce aynayı kaldırıp kilitleyecek bir ayar bulunur ve buna Mirror Lock-Up adı verilir.
Bağlantı türleri: Çektiğiniz dijital fotoğrafları bellek kartından PC'ye transfer etmek için USB 1.1, USB 2.0, FireWire veya kablosuz bağlantı seçenekleri kullanılabilir. Bazı makinelerde kablo bağlantıları, bilgisayar üzerinden fotoğraf çekmek (remote capture özelliği) veya belirli bir süre zarfında belirli aralıklarla peş peşe fotoğraf çekmek (time lapse özelliği) için kullanılabilir. Ayrıca çekilen görüntüleri TV'ye yansıtmak için bir video çıkışı veya PC olmadan doğrudan yazıcıda basmak için yazıcı çıkışı da bulunabilir.
Video çekim özelliği: Sadece kompakt dijital fotoğraf makinelerinde bulunan bu özellik, 640x480 çözünürlüğe kadar 15 veya 30 kare/sn hızlarında, sesli veya sessiz film çekme imkanı sunar. Yeni makinelerde, çekilen filmin süresi bellek kartının kapasitesiyle sınırlıdır.
Titreşim önleme sistemi: Bazı üst düzey kompakt dijital makinelerde, bazı DSLR'lerde ve bazı DSLR objektiflerinde, çekilen fotoğrafın netliğini (el titremelerine karşı) düzelten bir mekanizma bulunur. Bu özellik makinenin kendisinde varsa, sensör üzerindeki hareket detektörleriyle algılanan titreşimin aksi yönünde hareket ederek netleme başarısını artırır ve genelde 3 f değer aralığına (f-stop) kadar daha kısık diyaframlarda çekim yapmaya izin verir. Böylece düşük ışık koşullarında net fotoğraf çekme başarısı artar. Örneğin Minolta'nın geliştirdiği Anti-Shake mekanizması böyle çalışır ve bu teknoloji DSLR modellerinde de kullanılmaktadır.
Bazı DSLR objektiflerinde ise benzer bir şekilde optik elemanları titreşime karşı hareket ettiren bir mekanizma bulunur (Canon'un verdiği adıyla "IS - Image Stabilisation", Nikon'un verdiği adıyla "VR - Vibration Reduction"). Bu özellik de diyafram açıklığında 2-3 stopa kadar avantaj sağlar.
Flaş: Kompakt makinelerin hemen hepsi bütünleşik bir flaşla gelir. Bazılarında daha güçlü harici bir flaş takmak için flaş yuvası da bulunabilir. DSLR'lerin bazı üst düzey modelleri ise, artık profesyonellere hitap ettiği ve harici flaş kullanılacağı varsayılarak bütünleşik flaşa sahip değildir. Bütünleşik flaşa sahip makinelerde "flash output compensation" ayarı varsa, flaş gücü ayarlanabilmektedir.
Pil: Bazı dijital fotoğraf makinelerinde şarj edilebilir NiCD veya NiMH AA kalem piller kullanılabilirken, bazılarında özel formatta şarj edilebilir Lithium-Ion piller kullanılır. NiCD pilleri tamamen boşalmadan şarj ederseniz, bir sonraki şarj için kapasite azalır ve buna "memory effect" adı verilir. NiMH ve Lithium-Ion pillerde "memory effect" oluşmadığından, bu seçeneklere yönelmek en doğru karar olacaktır.