Antik uygarlıkların kalıntıları neden genellikle toprağa gömülü bir biçimde keşfedilir?

Bir antik uygarlıktan geriye kalan kalıntıları genellikle toprağa gömülü olarak buluruz. Peki, antik uygarlıkların kalıntıları neden genellikle toprağa gömülüdür?

Eski uygarlıklara ait kalıntıların neredeyse tümü, toprak kazılarak ortaya çıkartılır. Ve biz onları keşfetmeden önce, çoğunlukla bizi toprağın altında beklerler. Peki ama, antik kalıntıların neden toprağın altında olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Bunun bariz sebeplerinin yanı sıra birkaç farklı sebebi daha vardır. Örneğin, Pompeii’nin şahit olabileceği gibi, doğal afetler bir antik kenti çok hızlı bir şekilde yerin altında bırakabilir.

Yerleşim yerleri ve şehirler terk edildiklerinde, uzun bir gömülme veya kısmen gömülme süreci başlar. Örneğin antik Maya şehirlerini bulan arkeologlar, başlangıçta sadece orman içinde kalmış çimenli bir höyük ile karşılaşmışlardı. Diğer şehirler veya yapılar hava koşulları tarafından gömülebilir, seller ve rüzgar yıllarca toprak ve toz katmanlarını biriktirebilir ve yine geriye şüpheli bir höyükten başka bir şey bırakmaz.

Tüm antik şehirler terk edilmiyor ve en azından bazı kısımları toprağa gömülü bir şekilde kaderlerini beklemiyor. Örneğin MÖ 753’ten beri Roma’da sürekli olarak insanlar yaşıyor. Yine de antik Roma’nın kalıntıları da genellikle derinlere gömülmüştür. Zaman geçtikçe zemin seviyesinin hareket etmesinden dolayı, Curia Julia da dahil olmak üzere pek çok binanın kapılarının, inşaat sırasında olduklarından metrelerce daha yükseğe kaydırılması gerekti.

Told In Stone tarafından yayınlanan bir videoda açıklandığı üzere, zemin seviyesindeki bu dramatik değişim, küçük ölçüde Roma çevresindeki organik maddeden kaynaklanıyor. Yeşillik ve bitki maddesi çürüyerek toprak oluşturuyor ve zemin seviyesini yavaşça yükseltiyor. Seller de şehre daha fazla madde getirerek bu sürece katkıda bulunuyor.

Ancak bu yükselişe en büyük katkıyı yapan faktör, insanlığın sadece önceki nesillerin üzerine inşa etmesi ve kendilerinden önce gelenlerin molozunu (veya tarihi kayıtlarını) düzgün bir şekilde ortadan kaldırmamasıdır. Roma ve Londra’da, şehirlere dönüşen kasabalar, bu “yapılmış zeminin” üzerine inşa edilerek eski sokakları döşemek için genellikle yıkım molozu ve toprak getirirdi.

Bazen bu kasıtlı olarak olmaz. Antik Roma’da ufalanan eski bir bina daha sonra bulunabilir, taşlar toplanır ve üzerine inşa edilirken, önemsiz fayanslar ve diğer eserler görmezden gelinir ve arkeologların bulması için bırakılır.

Sonraki Haber

Forum