3D nereye gidiyor?
2010 yılı gerçekten üçüncü boyutun yılı mı olacak? Gelin, bu sorunun cevabını birlikte bulalım...
Üç boyutlu görüntü oluşturmanın temel teknikleri neredeyse bir asırdır biliniyor. İlk 3D filmlerin sinemalarda gösterilmesi ise 1950'li yıllara dayanır. Ancak geçen o kadar zamana rağmen 3D görüntü teknolojileri bir türlü hayatımıza giremedi.
Tabii bunun arkasında teknik sebepler var, ancak tüm sorun bundan ibaret değil. Bu işle ilgilenenler 3D görüntü fikrini tüketiciye satmak konusunda pek başarılı olamadılar. İnsanlar televizyonlarında ya da sinemada 3D görüntülerin yokluğunu hissetmediler, buna bir talep göstermediler.
Bunun en önemli sebeplerinden biri kullanılan teknolojilerin yetersiz olması, diğer ise 3D film çeken az sayıdaki yapımcının teknolojiyi gereğinden fazla abartmasıydı. Yıllar içinde yapılan 3D filmlerin hepsinin düştüğü ortak hata, bu teknolojiyi izleyicinin gözüne sokmaya çalışırken, temel izleme keyfinden ciddi ödün vermeleriydi. Ortada düzgün bir senaryo ya da aktörlük yoksa, seyrettiğiniz görüntünün kaç boyutlu olduğu gerçekten de çok farkeder mi?
Nasıl çalışıyor?
İlk 3D filmleri izlemek için üzerinde kırmızı ve mavi selofan geçirilmiş kağıt gözlükler kullanmak gerekiyordu. Anaglif tabir edilen bu teknik, basitçe iki farklı renkte çekilmiş görüntünün gözlük sayesinde kırılarak beyni aldatması şeklinde açıklanabilir. Aslında çok başarılı bir teknik değildir ve özellikle renk derinliğinin canına okur.
Yeni nesil 3D görüntü cihazları ise daha farklı bir yöntem kullanıyor. Aslında temel prensip aynı, iki farklı görüntü bir görsel filtreden geçirilerek beynin algı merkezi kandırılıyor. Ekranda ikiz kameralardan çekilmiş görüntüleri dönüşümlü olarak gösteriyorsunuz. Tabii gösterim hızı insan gözünü aldatacak kadar hızlı oluyor.
Görüntüleme için iki farklı yöntem var; ilkinde polarize filtreye sahip bir ekran kullanmak gerekiyor. Bu ekranla birlikte kullanılan gözlükler ucuz ve basitler, halka açık alanlarda kullanılmaya daha müsaitler. Yenileme hızı yüksek ama filtresiz bir ekran kullanılan yöntemde ise, ekranla senkronize çalışan elektronik filtreli gözlüklere ihtiyaç duyuluyor. PC için satılan kitler bu prensiple çalışıyorlar.
Algıda seçicilik...
Tüm eksikliklerine rağmen bu yeni yöntem, eski anaglif teknolojiden çok daha başarılı. Gerçek üç boyutlu holografik görüntüler teknik olarak olgunlaşana kadar da çok fazla seçenek yok zaten. Üreticiler ise artık daha fazla beklemeyip, senelerdir bu konuya yaptıkları yatırımın karşılığını almayı arzuluyorlar. İşte bu yüzden de 2010 yılı itibariyle piyasada 3D etiketli monitör ve televizyonları görmeye başladık.
Peki 3D yetenekli bir ekrana ne kadar ihtiyacımız olacak? 2010 içinde bu yeni teknolojinin piyasa standartı haline gelmesini bekleyebilir miyiz? Aslında çoğu uzman bu konuda pek de öyle büyük umut beslemiyor. Her yeni teknolojide olduğu gibi, burada da aşılması gereken teknik sorunlar ve aşağı çekilmesi gereken fiyatlar var. Büyük ekran bir 3D televizyonun fiyatı çoğu kullanıcı için gerçekten de coşmuş seviyelerde.
Daha da önemlisi, 3D yayın yapan kanalların ya da Avatar gibi 3D çekilmiş yapımların sayısı artmadıkça, yani yayın desteği büyümedikçe bu televizyonlar pahalı oyuncaklar olmaktan öteye gidemezler. Çoğu kanal daha HD yayını desteklemezken, bir de 3D yayın için gereken yatırımı yapmaya ne kadar meyilli olacaklar?
Konsolların 3D karşısındaki hali
İngiltere'de SkyTV bu konuda ciddi çalışmalar yapıyor, ancak dünya çapında 3D yayına geçmeye niyetlenen televizyon kanalı sayısının pek fazla olmadığını söyleyebiliriz. Benzer bir durum film yapımcıları için de geçerli, sırf Avatar başarılı oldu diye herkesin 3D çekim tekniklerine saldırdığını sanmayın.
Peki 3D televizyonu evdeki oyun konsoluna bağlamaya kalkarsanız ne olacak? Sonuçta oyunlar iki boyutlu bir düzlemde olsalar da, 3D görüntüleri kullanmaya en hazır yapımlar. Ne var ki halen piyasada olan konsolların hiçbiri, 3D ekranların getirdiği teknik yükü kaldırabilecek kapasitede değiller.
Oyunu ekranda 3D görebilmek, konsolun kullanması gereken işlemci ve hafıza gücünü doğrudan ikiye katlıyor. Çünkü ekranda iki görüntü gösterilmesi gerekiyor. Ancak ne PS3, ne de XBox 360 bu türden bir yükü kaldıracak teknik donanıma sahip değiller. Çok zorlanarak bu görüntüleri verebiliyor, ancak görüntü kalitesi en kolay beğenen oyuncuları bile tatmin etmekten çok çok uzak.
Daha fazla beygir gücü
Konsolların 3D oyun dünyasına yapacakları ciddi bir katkı mevcut. Neredeyse tüm firmaların geliştirmekte oldukları Natal ve benzeri 3D algılama yeteneğine sahip kumanda cihazları, gerçek 3D bir oyun dünyasıyla etkileşim kurmayı çok rahatlaştıracak teknolojiler getiriyorlar. Bu da bahsettiğimiz 3D'den farklı bir teknoloji. Sorun şu ki, yeni nesiller piyasaya çıkana dek 3D görüntüleri işleyecek güce sahip bir konsol mevcut olmayacak.
Piyasaya hızla doluşan yeni nesil 3D ekranlardan azami faydayı sağlayabilecek tek cihaz var şu anda, o da PC. Çok eski bir sistem kullanmıyorsanız, yeni bir 3D destekli monitör ve gözlük kitiyle halen piyasada olan 3D oyunları rahatlıkla oynayabilirsiniz. Çok eski ekran kartları bu konuda yetersiz kalsalar da, nispeten yeni modeller yükü çekebilecek güçteler.
Peki 2010 senesi 3D'nin hayatımıza kalıcı olarak girdiği sene olacak mı? Raflarda "3D Ready" etiketli televizyonlar birikmeye başlamış olsa da, henüz bunu söylemek için çok erken. Eğer yapımcılar, yayıncılar, donanım üreticileri ve pazara yön veren diğerleri konuya ciddi yatırım yapmaz, önce başkalarının elini taşın altına sokmasını beklerlerse, 3D konusu çok kısa sürede yeniden raflardaki tozlu yerine dönebilir.